Jeniffer McMahon'dan "Kayıp Kızlar Adası"
Acaip sürükleyici, iki gecede bitirdim... Elimde bir kitabı daha varmış "Söylemeyeceğine Söz Ver", sıraya aldım hemen :)
İşte tanıtım yazısı...
"Tavşanın uzattığı patiyi küçük eliyle tutan Ernie, annesinin arabasından inip altın rengi Volkswagen’e
gitti ve hiç karşı koymadan, tereddüt etmeden yolcu koltuğuna oturdu. Yüzündeki gülümseme bir an bile
kaybolmamıştı.
O gün Rhonda Farr, Pike’s Crossing kasabasında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlamıştı. Benzin
istasyonunda öyle garip bir şey görmüştü ki, bir suçun işlenmesine tanıklık ettiğini ilk anda fark edememişti.
Tavşan kostümü giymiş birinin küçük bir kızı kaçırmasını izlemişti.
Olaya müdahale etmediği için perişan olan Rhonda, soruşturmaya yardımcı olmaya karar verdi. Fakat
kızı kaçıran kişiyi bulmaya yaklaştıkça, başka bir kayıp çocukla, yıllar önce ortadan kaybolan en yakın
arkadaşı Lizzy ile ilgili gerçeklere de adım adım yaklaştığının farkında değildi.
***
Yürek parçalayan, unutulmayacak ve ürpertici bir başyapıt."
...............................................................................
Tuna Kiremitçi'den "Gönül Meselesi"...
Değişik ama güzeldi...
"“Hayat işte bunlardan ibaretti. Küçük bir kızın hasreti, bir kadının
uyanışı, onun annesini gömdüğü¨ gece ölümün gözlerine bakıp orada
hayatı görmesi. Bunlar dışında hiçbir sır, hiçbir kehanet yoktu. İnsanın
kendini bir nehrin akışına cesaretle teslim etmesi vardı.
Genç kızlığının odasındaki karyolaya uzandı. O kadar bilinçliydi
ki, usulca yaklaşan uykunun ayak seslerini bile duyabiliyordu. Ama
uykuya izin vermeden telefonu aldı eline, Ertuğrul’a yollanacak mesajı
yazdı: “Şehirden ayrılma, konuşmamız gerekiyor.”
Bir yıkımın, bir kaybın ardından Eskişehir’deki baba evine
sığınmıştır Arda. Eşi Ali’yi İstanbul’da bırakmış, onunla, hatta hayatla
bağını koparmıştır. Bir yıl sonra İstanbul’a, yanında kendisine emanet
edilen bir çocukla dönmeye karar verdiğinde nelerle karşılaşacağından
habersizdir. Ali farklı bir boyuta geçmiş, hayatında yeni bir sayfa
açmıştır. Arda’yı şaşırtan, bu değişimden çok, Ali’nin hayatına giren
‘öteki’nin kimliği olur. Arda mu¨cadele mi edecek yoksa kendi
yalnızlığını geçmişten çıkıp gelen bir başka erkekte dindirmeyi mi
seçecektir?"
..............................................................................
Kemal Bilbaşar'dan "Cemo"
"Cumhuriyet''in ilk yılları... Doğu Anadolu''nun yaman coğrafyasında,
aman vermez havasında, binbir oyunuyla insanı coşturan, yoran doğasında
yaşayan bir söylence Cemo. Kömür gözleri ocak alevi gibi yanan, kara
saçları gök ışıltıları taşıyan çatıldığında hançere dönüşen kaşlarıyla
yürek yakan Cemo. Başı eğdirilemeyen, Nuh dedi mi Peygamber demeyen
Cemo, insanlarına da, hayatına da dişiyle tırnağıyla sahip çıkan yiğit
bir kadın. Doğu Anadolu''da bir masal gibi geçen hayatıyla
edebiyatımızın simge isimlerinden biri. Kemal Bilbaşar''ın ağalık
düzenindeki insanları, aşiret törelerini, inançlarını, yaşama
biçimlerini olanca gerçekliğiyle yansıtan bir dille yazdığı Cemo,
unutulmaz roman kahramanları arasında yer almış biri. Bir direnişin
romanı."
...................................................
Buket Uzuner'den "Ayın En Çıplak Günü"
Kadınların sosyal hayatından alınma öyküler.... Fena değildi :)
..........................................................................
Sarah Jio'dan "Gündüz Sefası"
Her kitabını sevdiğim gibi bunu da çok sevdim, meraktan bırakamadım, iki gecede bittiii :)
"Acı ne kadar derinde olsa da zamanla tüm çiçekler güneşe döner yüzünü…
Kalbin anahtarıdır gündüzsefası. Ruhlarında en derin izleri
taşıyanları bile çiçekleriyle sarmalar, filizleriyle umut taşır. İşte
böyle gündüzsefasının süslediği bir yüzen evde yaşayan Penny Wentworth,
1950’li yıllarda ünlü bir ressamla evlidir. Her şeye sahip olan
Penny’nin tek eksiği ise küçük evlerini taçlandıracak bir bebektir.
Ancak gün geçtikçe tek eksiğinin bu olmadığını anlayacaktır çünkü
sevgiyi yürekten hissetmek gerekiyordur. Onun hissettiği tek şey ise
içini kemiren acıdır…
Ada Santorini New York’ta yaşadığı trajediden sonra ağır
depresyondadır. Kendini toparlamak için Seattle’a Tekneler Caddesi’ne
gelir. Burada kiraladığı bir yüzen evde eski bir sandık bulur. Sandıkta
Penny Wentworth adında bir kadına ait eski eşyalar vardır. Gariptir ki
Tekneler Caddesi’ndeki hiç kimse bu kadınla ilgili konuşmak
istememektedir. Merakına yenik düşen Ada, Penny’nin gizemli geçmişine
adım atarken kendi geleceğini de örmeye başlayacaktır."
Mehmet Gökdeniz'den "Aşk Uykusu"
Daha önce de bir kitabını okumuştum. Kişisel analizleri, olayları yorumlaması hoşuma gidiyor. Bir de konu tamamen gerçek. Sadece isimleri, yerleri değiştiriyor...
"Aşk dediğin yalansız olmalıydı… Gün gibi açık, dürüst ve onurlu
yaşanmalıydı. Bunu bana sen öğretmiştin. ‘Kalbinde benim kadar sevdiğin
biri olursa, o kalp artık bana ait değildir’ demiştin…
Ben senden
fazla hiç kimseyi sevmedim. Bütün kâinat şahidim olsun ki, sensiz
doğacak bir güneşi bile kabullenmedim. Seni sevip sana âşık olmayacaksam
eğer, dünyaya yeniden gelmeyi de istemem…
Peki ya senin kalbin hâlâ bana ait mi sevgilim? Benim kadar sevdiğin başka biri var mı aramızda?”
Şüphe
bir kez içine girdi mi insanın, temizlenene kadar korkunç bir mücadele
başlar. Hele şüphelenen bir kadınsa bu mücadele bir süre sonra savaşa
dönüşür. Ve kadınların kendi içinde verdikleri çetin duygu savaşında her
zaman ‘karanlık taraf’ kazanır."
.............................................................
Sanırım bu kadar :))
Ne güzel maşallah size ...
YanıtlaSilBen bunların içinden bir tek Gündüz Sefasını okudum ... Hem de büyük bir zevkle
Güzel günler diliyorum
N'olur, yaşamlarımızı bir süreliğine değiştirelim. Çokkk imrendiiim :)
YanıtlaSilhepsi birbirinden ilginç görünüyor kitapların. ama ilk kitap özellikle ilgi çekici..
YanıtlaSilKeyifli okumalar ablacim :)
YanıtlaSilaşk uykusu ben de arada okuyorum bakalım
YanıtlaSil