30 Mart 2016 Çarşamba

Davete İcabet Gerek Değil mi :))

Dün balkonda otururken hemen önümüzdeki sokak lambasının tepesine bir martı geldi kondu...
Dedi :
"Ne zamandır yoksun sahilde, özledik, merak ettik, gelip bir bakayım dedim"
Dedim:
"Martı kardeş, ben de sizi, sahili çok özledim ama, üşütmüşüz"
"Yatıp kalkıp dinlenmeye çalışıyorum"
"Bıdık ta battaniye altından çıkmıyor"
"Ama bak bugün fena değilim"
"Geldim güzelim sahile, kavuştum sizlere"
"Yanımızda çayımız, simidimiz, bir de güzel sohbetimiz"
"Daha ne olsun" :))





28 Mart 2016 Pazartesi

Elimden-Gözümden Geçenler... :)

Julie Garwood...
Bir kitabını, Güller ve Gelinler'i, 2014 yılında okumuşum...
Sevdiğim için başka kitaplarını da almak istediğimde, okuduğum kitabının aslında üç kitaplık bir serinin ikinci kitabı olduğunu görmüştüm :)

Baştan başladım...
1. Güllere Sor
"New York''taki dar sokakta terk edilmiş bir bebek bulan Clayborne kardeşlerin hayatı birdenbire değişir. Bebeğe Mary Rose adını verip onu bir leydi gibi yetiştirmek adına Montana, Blue Belle''e yönelirler. Aralarında kan bağı olmasa da orada bir aile olurlar. Ancak ansızın karşılarına çıkan bir yabancı onları ayırma tehdidi oluşturmaktadır...
Lord Harrison Stanford MacDonald belindeki silahla boş boş gezinmektedir, fakat çok geçmeden özünde bir centilmen olduğunu kanıtlar. Ağabeyler ona haydut bölgesinde nasıl hayatta kalacağını öğretirler, Mary Rose ise derin ve ümitsiz bir tutkuyla onun kalbine dokunur. Ancak kısa süre içinde yıkıcı gerçekler Mary Rose''un kendisi, hayatı ve yeni keşfettiği aşkı hakkında bildiği her şeyi sorgulamasına neden olur
."

2. Güller ve Gelinler
 "PEMBE BİR GÜL
Clayborne'ların en genci olan Travis başına buyruk biridir. Tabii sevgili Rose Anne'sine asla hayır diyememesini hesaba katmazsak. İşte Emily Finnegan'a Golden Crest'e kadar eşlik etme nedeni de budur. Ancak bu yolculuk her ikisinin de kaderini hayal dahi etmedikleri bir şekilde etkileyecektir.
"Tek kelimeyle cezbedici...� The Philadelphia Inquirer "Olağanüstü diyaloglar... Muhteşem karakterler.�
Rocky Mountain News
BEYAZ BİR GÜL
Yardıma ihtiyaç duyan birine asla sırt çevirmeyen Douglas'ın bu özelliğini Blue Belle'deki herkes bilmektedir. Zalimliği hoş görmeyen yapısı onu savunmasızların kurtarıcısı haline getirmiştir. Ancak inatçı güzel Isabel Grant ile karşılaşması belki de ilk kez iradesini sınamasına yol açacaktır.
"Büyüleyici... Kesinlikle okunmaya değer." Romantic Times "Eğlenceli ve dokunaklı." BookPage
KIRMIZI BİR GÜL
Kitaplara düşkünlüğüyle tanınan ve uzak diyarlara olan merakını okuyarak dindiren kaçak köle Adam hayatından son derece hoşnuttur. Tabii bekâr olmaktan da. İşte bu yüzden Rose Anne çekici Genevieve Perry'yi Montana'ya davet eder. Acaba Adam kalbini bir kadına açarak kitaplarla ulaşamayacağı gerçek özgürlüğün tadına varabilecek midir?
"


3. Baharı Beklerken
 "Cole Clayborne kandırılarak rozet sahibi olur ve Daniel Ryan tarafından polis şefliği görevine getirilir. Elinde olsa bu sorumluluğu reddedecektir ama Blackwater Çetesi yine iş başında olduğundan geri planda kalamaz. Ryan iki senedir - bir banka soygununda karısını ve kızını kaybettiğinden beri - çeteyi takip etmektedir ve meseleyi çözmesi için onun yardımına ihtiyaç duymaktadır.
Rockford Falls Bankası soyulduğunda tanıklardan sadece biri sağ kurtulmuştur. Fakat sorgulanmaktan korkan görgü tanığı ifade vermeye yanaşmamaktadır. Bu kişinin kimliğine dair Cole’un ve Daniel’ın elinde bulunan tek ipucu o öğleden sonra bankada işlem yapan üç kadının isminin bulunduğu listedir. Hayatta kalmayı başarmış olan tanık aristokrat Rebecca James midir yoksa sevimli Grace Winthrop mu? Peki ya baştan çıkarıcı Jessica Summers?
Cole ve Ryan banka soygunu meselesini çözerken ve katillerin peşine düşerken üç kadını da bir şekilde güvende tutmak zorundadırlar. Ancak en büyük tehlike bu güzellerden birine kalplerini kaptırmalarıdır
."

Özellikle ilk kitap oldukça kalın olmasına rağmen, her üçünü de, hele hele son kitabı, büyük bir merakla, kendimi kaptırarak okudum. Macera-Aşk hepsi birarada, çok sevdim bu üçlü seriyi :)

Henüz başka kitabını okumadım bu yazarın... Okunacaklar biraz azalsın, o zaman alırım :)

Okuma sıramı şaşırdım galiba, ama olsun, karışık olsun :)

Tess Gerritsen'den iki kitap okudum...
"Bir yanda büyük şehir hastanelerinin baş döndürücü kalabalığında kazanılan deneyim ve başarılar; diğer yanda küçük bir kasabanın acil servisinde, mezarlık vardiyası da denen sakin gece nöbetleri.

Bir yanda gece yarısı anlaşılamayan bir nedenle hastaneye bırakıldıktan sonra kaybolan yaşlı bir adam; diğer yanda her şeyden habersiz, patlamaya hazır birer saatli bomba gibi sokaklarda dolaşan kadınlar.

Bir yanda bakıma muhtaç yaşlı bir anne, mutsuz bir kızkardeş ve parçalanmak üzere olan bir aile;diğer yanda kuşkular üzerine kurulu, kaçamak bir aşk.  

Ve hepsinin ortasında tek başına bir kadın doktor: Toby Harper. Başta mesleki itibarını kurtarmak için giriştiği onur mücadelesi, bir süre sonra karanlık güçlerin de dahil olmasıyla, ölümcül bir kedi fare oyununa dönüşüyor. Kayıp bir hastanın peşinde, kendisini tehlikenin tam ortasında bulan Toby Harper’ın heyecan dolu hikâyesi beklenmedik sonuyla kanınızı donduracak
."
 
 "Masum olduğu kanıtlanana kadar o bir suçluydu...

Miranda Wood evine geldiğinde, ayrılmak istediği yasak aşkını yatağında ölü bulur. O şimdi insanların gözünde hem tanık hem de şüpheli durumundadır. Kimliği belirsiz bir adam tarafından kefaleti ödendiğinde ise dikkatleri daha da üzerine çeker.

Miranda suçsuzluğunu ispatlamak için çabaladıkça, kendisini karanlık bir bataklığın içinde bulur. Şantaj ve sıra dışı skandallar ortaya çıktıkça gerçeğe daha da yaklaştığını hisseden Miranda,
katil tarafından takip edildiğini fark eder. O, katil için büyük bir tehlikedir ve bu tehlikenin ortadan kaldırılması gerekiyordur...
Masumiyetini kanıtlamak için verdiği mücadelede sevgilisinin hayatına dair öğrendiği sırlar Miranda''nın kurtuluşu olabilecek midir?
"

Bir ara rastladığım kampanyadan aldığım üçlü kitaptan birini nihayet okudum. Yeni tanıştığım bir yazar. Maria Force.
 "Gansett Adası’nda tek çocuğuyla yaşayan ve çevresi tarafından çirkin iftiralara maruz kalan dul bir kadının hayatı, bir trafik kazasıyla tamamen değişir. Bisikletiyle işine gitmek üzereyken bir arabanın kendisine çarpmasıyla çalışamayacak hale gelen Maddie, tahmin bile edemeyeceği gelişmelerle karşılaşır.

Varlıklı ve tanınmış bir ailenin en büyük oğlu Mac, bir hapishane olarak gördüğü ve üniversite bahanesiyle ayrıldığı adaya ailevi bir meseleden dolayı geçici süreliğine dönüş yapar. Doğup büyüdüğü yere adımını attıktan dakikalar sonra yaşadığı bir olay, genç adamın adaya dair düşüncelerini tamamen değiştirir.

Gansett Adası, farklı hayatlara sahip iki insana kimi zaman yürekleri burkan kimi zaman yüzleri gülümseten 
bir oyun hazırlığındadır
…"

Sevdim bu yazarı da... İnsanı en başından yakalayıp alıp götüren cinsten :)

Veee.... En sevdiklerimden, hatta Türk yazarlarımızdan en sevdiğim diyebilirim :)
Naşide Gökbudak... (annem de çok seviyor kitaplarını)
"Birbirinden farklı dört kadın. Dört ayrı dünya, dört ayrı hayat…

Biri Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş, bir diğeriyse İtalya’daki hayatını bırakmış; biri dini yüzünden yaşadığı sıkıntıları unutmaya çalışıyor, bir diğeri ise kocasını kaybetmek üzere.

Bu dört kadının tek ortak noktası, İstanbul’un Üsküdar semtindeki lüks bir apartman.

Birbirine komşu olan bu dört farklı kültürden kadının hikâyelerini okudukça size tanıdık gelecek bir şeyler mutlaka bulacaksınız
."

Annemin eline Debbie Macomber'in ilk serisi olan 10 kitaplık Blossom sokağı serisini tutuşturdum, pek sevdi, son kitaba gelmiş bile :))

Daha kitaplığımda okunacak çoook.... Hepsi Burada.com favori listemde alınacak çooook kitabım var :)) Hatta bugün yazıcıma kartuş siparişi verirken dayanamadım, Elena Ferrante'nin Napoli Romanlarının dört kitabını birden sipariş verdiiim :)))

Kitaplar... Kitaplar.... Kitaplar....

HÜRRİYET KELEBEK’İ BENİMLE KEŞFET!

2016’ya adapte olmaya başladığımız bu aylarda günüme tat katan bir yeniliği sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye’nin magazin ve yaşam gazetesi Hürriyet Kelebek, 44 yılını dolduracak olgunluğa erişirken günümüzün trendlerine göre kendini yenilemeyi de ihmal etmiyor.
Benim de magazin gündemini takip edip kafamı dağıttığım Hürriyet Kelebek’te, zarifleşen logosu bizi karşılarken 2016 ile beraber gelen toplumsal olarak yöneldiğimiz sadeliğin sayfa düzenine de yansıması dikkatimi çeken ve hoşuma giden yenilikler arasında. Mizanpajın sadeleşip aynı oranda içeriğin zenginleşmesi ve yeni yazarların magazine eklenmesi de zor olanı başarabilen Hürriyet Kelebek’i daha okunası bir gazete haline getiriyor. Bu kadar içerik olunca bir gazeteye sığmak pek de mümkün olmuyor tabii. Artık Kelebek, hafta içi ek gazetesi Kelebek 2 ile her hafta sağlık, güzellik, yemek gibi farklı konular işleyerek iyi yaşam ipuçları ve herkesin evde rahatlıkla uygulayabileceği pratik bilgilerle günlük hayatın karmaşından sıyrılıp deşarj olmamızı sağlıyor.
Cengiz Semercioğlu, Onur Baştürk, Melike Karakartal ve Ömür Gedik her hafta en çok konuşulan magazin haberlerini farklı bakış açılarıyla derinlemesine incelerken her kafadan farklı ses çıkaracakları Magazin Konseyi oluşturacaklar.
İzzet Çapa, Gonca Vuslateri, ve Kenan Erçetingöz iki haftada bir Okey’e 4. Aranıyor bölümünde aralarına katılan yeni oyun arkadaşlarını sorularıyla köşeye sıkıştıracaklar.
En çok izlediğimiz dizilerde sevdiğimiz stilleri her Salı Sibel Arna ile keşfe çıkarak nereden neyi hangi fiyata alabileceğimizi göreceğiz.
Onur Baştürk, gece hayatının nabzını bizim için tutacak ve en trend mekanların habercisi olacak.
Gülben Ergen, hafta içi her Çarşamba “Kalbimi Koydum” köşesiyle Türkiye’de kalbimize yara olan meselelere dokunarak önemli noktalara dikkat çekecek. Ergen, geçtiğimiz haftalarda Tarlabaşı’ndaki, Bağcılar Belediyesi Engelliler Sarayı’ndaki çocukları ziyaret ederek  yüreği engelli olup sapasağlam dışarıda dolaşanları, yüreği engelsiz olanlardan dinledi…
Yazısını buraya tıklayarak okuyabilir, böylece yeniliklerden hala haberdar değilsen Kelebek’in yeni dünyasına adım atabilirsin!
Kaynak: http://www.visnetadinda.com/

Bir boomads advertorial içeriğidir.

26 Mart 2016 Cumartesi

Haklısınız... Ben kötü arkadaşım :((

Çünküüü...
Çünkü sanki hepinizin facebookta hesabı varmış gibi hiçbir haber vermeden yazılarıma ara verdim, sadece facebookta kısaca "ben buradayım" demek istedim :(

İstediğiniz kadar kızın, sitem edin, haklısınız :(
Öncelikle...
18 martta çekilen tomografimin sonucunu çarşamba günü aldım, doktorumla görüştüm...
Sonuç : Görünen kötü birşey yok...
İkinci kere geldi ve geldiği gibi gitti davetsiz-arsız misafir... Neyse, gitti ya :))

Şimdi bir yerlere bir parçasını sıkıştırıp saklamıştır filan neolur neolmaz diye gene 21 günde bir "büyümeyi  önleyici" ilaca devam edeceğim. Bana da eğlence oluyor hastaneye gitmek, oradakileri seviyorum, kemoterapi odasında gırgır yapmayı seviyorum, doktoru beklerken diğer hastalarla duygu-fikir alışverişini seviyorum, doktorumu-personeli-hemşireleri-otoparkçıları seviyorum, ben insan olanları ve yaşamayı seviyorum ya zaten, öyle ya da böyle :)
Tomografi bölümü oldukça soğuktu, aslında zaten hep soğuktur da, o gün sanki daha bir soğuktu. Üzerimde kazak olduğu halde birara titredim bile çekim yapılırken.
Ve bir gün sonra ne oldu dersiniz...
Aynennnn...
Hapşırık-Öksürük-Çeşme gibi akan bir burun... :(
Onun için yazamadım işte...
Bugün daha bir iyiyim.
O nedenle önce sizleri meraktan kurtarayım dedim, sonra mutfağa gireceğim.
Kaç gündür uydur kaydır yapıyorum, halbuki anamın da benim de dengeli beslenmemiz gerek.

Bir sürü de kitap okudum bu arada, onları da paylaşacağım daha sonra.
Şimdilik benden bu kadar :)

17 Mart 2016 Perşembe

Dün Bizim Evden Bir Blogcu Geçti :)

Günlerdir yazamıyorum... içimden gelmiyor... ama ayrı kalmak ta istemiyorum ...

Güzel bir sebep çıktı yazmam için :)

5-6 yıllık blog arkadaşım ozgrkdn -Ruhsar... İzmir'de yaşıyor, rahatsızlanmış, burada özel bir hastanede doktor olan abisi gel deyince gelmiş :))
Birkaç gün hastanede yattıktan sonra, dönmeden bana uğradı kısa bir süreliğine...
Böylece bir sanal dostluk daha gerçeğe dönüştü :)
(Darısı hepinizin başına)
İlk karşılaşmada gene aynı hisler ikimizde de...
Hani sanki hep görüşüyoruz da, bugün öylesine uğramış gibi :)
Ama zamanı kısıtlıydı, sohbete doyamadık :(
Zaten hatunun gözü etraftaydı, yani elişlerinde :))))
Bol bol fotoğraf çekti, ama objektifinden Bıdığı bir türlü yakalayamadı :))
Solmaz sultan da katıldı bize :)
Hobi odamı görmeden kim ayrılabilir ki bu evden :))
Kaosa buyrun :))
Atölye dediğinin doğal hali budur işte :)))
Eveeet... Dün Hayatla beraber Gölcükten aldığımız boncuk elyafla bu sabah yastıklarımı doldurdum, yumuş yumuş oldular :))

Ama yerlerine yerleşmelerine daha zaman var...
Yerleşince daha detaylı gösteririm :)
Böyle azıcık merakınız giderilsin istedim :)
(Kullandığım kumaş şile bezi)

Yarın hem çılgın Nurcan günü, hem de benim tomografi günüm (dua edin olur mu temiz çıksın ), yani yarın en azından öğlene kadar yokum evde :)


11 Mart 2016 Cuma

"İncir Kuşları"

Sinan Akyüz'den hiç böyle bir roman beklemiyordum...
"İncir Kuşları" gerçek bir hayat hikayesi...
Çok acı... çoook... :(
İki gecede bitirdim, dayanabilsem uykusuzluğa bir gecede bitirirdim.
Ben yorum yapamayacağım, sizi gene tanıtım yazısı ile başbaşa bırakayım...

"Boşnak Kızın Bir Solukta Okunan Gerçek Hikâyesi…

Çok satan romanlarıyla tanınan ve geniş okur kitlesine sahip yazar Sinan Akyüz yine ses getirecek son kitabıyla okurlarını selamlıyor. Alfa Yayınları’ndan çıkan İncir Kuşları’nda yazar, Bosnalı bir genç kız olan Suada’nın gerçek yaşamından yola çıkıyor. Okuru savaşın ve aşkın yakıcı gücüne tanıklığa davet ediyor. Bosna tüm bilinmeyenleriyle ilk kez Sinan Akyüz kalemiyle yazıldı… Sinan Akyüz dünyanın seyirci kaldığı bir soykırımı Suada’nın öyküsüyle yeniden gündeme getiriyor. Yakın tarihi edebiyatla buluşturan yazar, aşkın içinde “savaşı ve şiddeti”, savaşın içinde de “aşkı ve inancı” ustalıkla harmanlıyor. Bu romanla Bosna Savaşı’nın bilinmeyen bambaşka bir yüzü gün ışığına çıkarken; kitap okuyucusuna sürpriz bir sonla veda ediyor. Arka Kapak… Aynı ırktan geliyorlardı. Aynı dili konuşuyorlardı. Bir tek dinleri farklıydı. Biri Müslüman Boşnak genci, diğeri ise Hıristiyan Sırp’tı. İkisi de konservatuardaki aynı Boşnak kızına âşık olmuşlardı. Ve bir gün bu iki genç, güzeller güzeli Suada’ya aşklarını ilan ettiler. Ancak gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise “Kalbimde iki kişiye yer yok” cevabını almıştı. Takvim yaprakları 6 Nisan 1992’yi gösterirken bir bomba düştü beyaz zambakların açtığı yüreklere… Suada patlak veren savaşın estirdiği rüzgârda âdeta savrulan bir yaprak gibiydi. Savruldu, savruldu, savruldu… Sonra da kader onu bir zamanlar ‘hayır’ dediği genç adamın eline esir düşürdü. Genç adam, o gün ela gözlü çöl ahusuna bakmış “Kader bizi ne inanılmaz bir şekilde birleştirdi, görüyor musun Suada?” demişti. Modern zamanlarda Avrupa’da yaşanmış bir soykırımda, kadere inananların romanıdır İncir Kuşları… Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır…

Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır... "


..............................

Sıraya hafif bir kitap koydum, akşama başlayacağım...
Bugün yastık dikişlerine ve süslemelerine devam :)

10 Mart 2016 Perşembe

Doymadım... Doymuyorum... Doymayacağım :))

Yemeye, içmeye değil...
Hobi malzemeleri ve kitaplara...
Doymadım... Doymuyorum... Doymayacağım :))

Hani tığ işi motifler ördüm de, salona yastıklar yapacağım dedim ya...
Onları süslemek için malzemelerime bakıyordum, ponponlu ve fırfırlı şeritlerim bitmemiş miii !!!
Aman Allahım... Bitmemeli, elimin altında olmalı :))

Hemen sipariş vermeli... On-line sitelere baktım, en uygun Funbau fiyatları geldi, yanında birşeyler daha gözüme çarptı tabii, onları da ekledim ... :))

Az önce kargom geldi :)
Bir sevindirik oldum kiii :))
Ama baksanıza, çok şirin değil mi şu görüntü, insanı heveslendirmiyor mu birşeyler yapmak için :)
Natürel rafyam da az kalmıştı, bir de natürel keten buldum işlemelik :)
Kumaşa bakınca bile heveslendim işlemeye :))
Şimdi yastıklarımla ilgileneyim... Bahara hazırlık diyordum, neredeyse "baharı görmeden yaz geldi geçti" olacak :))))

Sevgiyle kalııın :)


9 Mart 2016 Çarşamba

Gecenin Sonu... Günün Başlangıcı...

Gecenin sonu güzel bitti :)
Çünkü zevkle okuduğum Jojo Moyes'in "Sevgilimden son Mektup" kitabını bitirdim :)
Ahhh... Ne romantiktiiii :)
Nerde şimdi böyle aşklar :(

Ben gene tanıtım yazısını kopyalayayım sizin için :)

"En azından şunu bil ki bu dünyada seni seven bir adam var.
Seni her zaman seven ve bu ona zarar verse de
hep sevecek olan bir adam...

1960. Jennifer Stirling zengin kocasının servetiyle lüks bir hayat yaşamaktadır. İstediği her şeye sahip olduğunu zannetse de bir gün ondan her şeyi arkasında bırakıp kendisiyle gelmesini isteyen bir adama âşık olur. Hayatında ilk defa tutkuyu hisseden Jennifer''ın önünde iki seçenek vardır: Ailesine ihanet etmek ya da aşkının peşinden gitmek…

2003. Gazetecilik kariyerinde zirveye yükselmek isteyen Ellie Haworth ünlü ve karizmatik bir yazarla ilişki yaşamaktadır. Aslında çok mutlu olması gerekirken sevdiği adamın başka bir kadına ait olması Ellie''nin hayatını ve tercihlerini gözden geçirmesine yol açar. Bundan böyle ya eksik bir sevgiye razı gelecek ya da kendini korkusuzca gerçek aşkın kollarına bırakacaktır...

Bir gün Ellie, gazete binasının tozlu arşivinde 1960''lardan kalma aşk mektuplarına rastladığında iki kadının hayatı beklenmedik bir biçimde kesişir. Acı bir aşk hikâyesinin eksik parçaları bir araya gelirken Jennifer ve Ellie''nin hayatı geçmiş, gelecek ve günümüzle tekrar şekillenir
. "


........ Bu akşam yeni bir kitaba başlama akşamıdır, heyecandır, meraktır :)


Ve sabah....


Güneşli bir güne günaydın...
 diyerek kahvaltı masasını hazırlamadan önce bugünün menüsünün hazırlığını yapayım dedim.

Ayıptır söylemesi haşlama et yapacağım, onun için eti hemen haşlanmaya koyayım da iyice yumuşasın ...
Masayı da hazırladım, tam bardağıma sütümü koyuyordum kiiiii.....
Taştı :((

Kapağını aralık bırakmıştım halbuki, ne çabuk kaynadın, ne çabuk taştın yaaa :(
Sabah sabah ne eziyettir şimdi bu :(
Üstelik...

Üstelik, yeni ev ya, yeni mutfak ya, özendim, ankastre ocak-fırın aldım, hem de siyah :(
Benim gibi özenen varsa siyah almasın sakın. Su damlasa kocaman bir yemek artığı gibi görünüyor yaa, her dakika elimde bez, parlatıyorum :(
Ve sabah sabah haşlamanın suyu yayıldı mı bütün ocağa :(
Kurumasın diye bıraktım kahvaltıyı filan, temizledim :(
Şu anda sebzeleri eklenmiş olarak ocakta hala, ben buraya dalmışken taşar ya da yanar mı bir de üstüne, iyisi mi ben gidip bir bakayım :))

Neyse... herşey yolunda, tuzunu ekleyip bir karıştırayım dedim, elimin ayarı yok ki, azıcık sıçradı ocağa, gene elimde kağıt havlu... sildim.... :))))

Veee... Yemek zamanı, sonra biraz iş yapayım diyorum, dikiş filan gibi... Bakalım :)


8 Mart 2016 Salı

Hergün Bizim Günümüz... :)

Özgürlüğümüzün kıymetinin Ülkemizin tüm kadınları tarafından da bilinmesi, bugünün asıl anlamının kavranabilmesi dileğiyle hepinize kucak dolusu sevgiler...

5 Mart 2016 Cumartesi

Bir Kitabı Daha Bitirmenin Zevki .... :)

Başlaması ayrı bir zevk, bitirmesi apayrı...
Karşımda bana göz kırpan okunacak kitaplar olunca, tabii ki bitmesi zevkli oluyor :)

Yani... Lafın kısası, bir kitabı daha bitirdim :)

Hani taaa geçen sene Ekim ayında yeni bir seri yakaladım demiştim, ilk 4 kitabı bir solukta bitirmiştim :)
İşte o serinin 5. kitabını bitirdim...
Serinin bu kitabının konusunu aynen kopyalıyorum :)

" Sevgili okuyucu, Tüm oğullarımı baş göz ettiğim için işimin bittiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü Son Sanş Kasabası’nda her zaman, bizim gibi kendini gönül işlerine adamış kadınlar için yapılacak bir iş vardır. Bu seferki maceramız Miriam’ın damdan düşer gibi kasabaya gelen yeğeni Savannah ile uzun zamandır gönlünün kapılarını kapalı tutan Dash ile ilgili. Küçük Savannah’yı hatırlarsınız, o küçük cadı her yaz teyzesine gelip Dash’i çileden çıkarırdı. Görünüşe göre o cadı büyümüş, sorumluluklarını bilen, zarif bir anneye dönüşmüş. Ama aşktan yana hiç yüzü gülmemiş zavallıcığın. Şimdi Savannah ile kasabanın uslanmaz delikanlısı Dash’in nasıl birlikte olabileceğini düşünüyorsunuz muhtemelen. Su ile zeytinyağı, değil mi? Ama kalbin işine kim karışabilir ki? Kuaförümüzde dedikodularınızı dinlemek ve kahve ikram etmek için sizi beklediğimizi biliyorsunuz. Çok yakında görüşmek dileğiyle, Ruby Rhodes"

Bakalım seri daha devam edecek mi..

Yeni bir kitaba başladım bile dün akşam, sağ sütunda görebilirsiniz :)

3 Mart 2016 Perşembe

Lakerda Sever misiniz ? ....

Aydın Gürel
Malaga kıyılarında fakir bir Musevi balıkçı yaşamaktaydı.
Adı Behmuaras, soyadını ise bilmiyoruz.
Şimdiye kadar kaydına da hiç rastlanmadı.
İşte bu balıkçı her gün balığa çıkar, tuttuklarının yarısını satar, diğer yarısını da eve, ailesine götürürdü.
Üç çocuğu vardı ve en küçükleri en çok torik balığını severdi.
Balıkçı da onun torik balığı yemesine bilhassa dikkat ederdi.
Oysa bu balık her zaman yakalanamazdı, çünkü bunun için çok açılmak gerekirdi.
1326 yılının bir Sabat (cumartesi ve Museviler için mukaddestir) günü karısının bütün itirazlarına karşın, çocuğu için torik balığı avlaması icap ettiğini söyleyerek yine balığa çıktı.
Balıkçı o günden itibaren iki ay boyunca hiç torik balığı yakalayamadı.
Bunun üzerine oturdu ve Allah'ına dua etti:
'Allah'ım ne olur çocuğuma torik balığı ver. Beni de affet, Cumartesi çalıştığım için.'
Ertesi Perşembe günü yine balığa çıktı.
Bu sefer büyük bir torik balığı sürüsüne rast geldi ve tam otuz balık yakaladı. Ve Allah'ına yine şükretti.
Sonra 'Ben' dedi , 'bunları satmaktansa tuzlarım ve saklarım'.
Önce balıkları temizledi, herbirini kafaları hariç altı eşit parçaya ayırdı. İliklerini çıkardı, soğuk suda bekletti.
Kanını süzdürdü ve tam 25 gün tuzda sıkıca sakladı. 25 gün sonra tuzdan çıkarılan ve çok sonraları da Yunan Musevileri tarafından yapılan bu yiyeceğe 'lakerda' adını verdi.
Lakerda ismi İspanyolca kökenlidir ve aslı ' la kerrida' dır; 'istenen/istedikten sonra ' anlamındadır.
Bu öykü Toledo şehri Balık Halinin duvarlarında asılıdır.


2 Mart 2016 Çarşamba

Bir Gecelik Kitap... :)

Sayfa sayısı çok fazla değildi... 128 sayfa...
Bırakamadım elimden, sonunu çoook merak ettim, bitirdim başladığım gece :)
 İşte tanıtım yazısı...

"Vişne Çürüğü - Aylin Acar

Tiyatro skeçleri de yazan Aylin Acar’dan sarsıcı bir aşk romanı…

Bir gözlük kılıfına anlam yüklemekle başlar bazı hikâyeler.
Önce sadece bir gözlük kılıfıdır. Fark etmezsin, zamanla üzerinde “o”nun parmak izlerinin olduğu bir karabasana dönüşür...
Uzun bir aradan sonra kesişen yollar... O yollar kesişmesin diye ertelenmiş tesadüfler...
“Önce arka planda bir ses duydu. Sonra kahkahalar… O kibirli gülüşü, nerde olsa tanırdı.”
En ağır küfürlerden biridir yok sayılmak. Işık, beklemediği anda karşılaştığı Göksel’i yok sayarak geçmişine de sünger çektiğini düşünür ama geçmiş her zaman kaybolmaz.
Bazen telefonuna bir cevapsız çağrı düşer. Aklından bir sürü, ama kalbinden tek bir isim geçer.
İnsan sadece tek bir hayat yaşamaz. Tanık olduğu ya da olmak zorunda kaldığı hikâyeleri de ekleyince hayatına, çoğalarak eksilebilir.
Aşkın ve tutkunun rengi olan kırmızı, vişne çürüğüne dönüştüğünde; hayaller de hayal kırıklığına dönüşür..
."
........................

Gene enerjisiz günlerimden birindeyim :(
Olan enerjimi yemek yapmaya harcıyorum, öğleden sonraya kalmıyor :(
Gidip battaniyemi örmeye devam edeyim ayaklarımı uzatıp en iyisi :))


1 Mart 2016 Salı

Dünden ve Bugünden kareler :)

Dün....
Tüylerin çok dökülüyor ne yapayım oğluuum :) 
Kızlar ne yaparlarsa yapsınlar hiiç sesi çıkmıyor, ben elini tutsam çekiştirir hemen :)
Bugün hava güneşli, balkona yayılmadan olmaz :)
Bir yudum kahve...
Bir yudum manzara :))
Bugün de örmeye devam :)