30 Eylül 2013 Pazartesi

Biten Kitabın Ardından...

Her bitirdiğim kitabın ardından üzerinde düşünürüm, ben de iz bıraktı mı... neler kaldı bende diye...
Jojo Moyes'in bu kitabı sanıyorum çoğumuzda iz bıraktı...
İnsan hayatının hiçbir anının ne olacağını bilmediğini, yürekten sevmenin ne olduğunu, kendi hayallerinin yanısıra başkalarının hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olmanın güzelliğini.... daha birçok manevi duygunun yanısıra insanın yaşamı hakkında vereceği kararların yalnız ve yalnız kendisine ait olması gerektiği vurgulanmış...
İşte buna tüm kalbimle katılıyorum... Çünkü benim yaşadıklarım karşısında hissettiklerimi benden iyi kimse bilemez...

Ve yeni başladığım kitap...
Biraz konular çakıştı gibi... Aslında aynı konularda ardarda kitap okumam, ama arkasına hiç bakmadan çekip aldım kitaplığımdan ve önsözünü okuyunca bırakmak istemedim...
Bir şizofrenin hayatı...
Gerçek bir roman, şizofreni hastası olan ve bu hastalıkla yaşamını devam ettirmek zorundaki Lori'nin hayatı...
İlginç olduğu kanısındayım, biraz olsun bu hastalıkla yaşamaya mahkum olanları anlamamıza yardımcı olur, değil mi :)

Bu arada... Mutfaktan çıktım sayılırdı, ama sabah erken saatte annem "kalk kalk, mutfağı su basmış" demez mi :(
Soğuk su musluğunun bağlantı yerinden lehimi atmış :(
Vanasını kapayıp yattım, naapim saat daha 5 yani...
Sonradan aşağıya inip yeni bir hortum, hatta yedeği de olsun diye iki hortum aldım, gelirken Sevil'e uğrayıp kahvemi içtim, geldim boruyu yaptım, etrafı temizleyip öğlen yemeğini hazırladım...
Sonra... sonra ütüleri bitirdim... :))
Şimdi de anne sultanın istediği irmik pastasını yapmaya gene mutfağa gidiyorum :))

29 Eylül 2013 Pazar

Yeter Artık... Çıkiiim Şu Mutfaktan Yaaa...

Bu kadar çok mutfak çalışması bozacak beni anacım yaaa :))
Neyyyse...
Dün demiştim ya... Kalan lahana yarın değerlenecek diye, dolma sarılacak gibi olanları ayırdıktan sonra kalan lahanayı doğradım.
Buncağızları önce sıcak suda biraz beklettim, sonra attım soğuk suya... (grip olmazlarsa iyi :))))
Suları süzüldükten sonra koydum poşetlere porsiyonluk porsiyonluk... Zeytinyağlı pilav, dolma, kapuska çeşitlerimiz için...
Sonra pipetle hüüüüp vakumladım...
Attım dondurucuyaaa...

Hani diyenler oluyor ya... Kış sebzelerini de niye dondurucuya atıyorsun diye... Bilmeyenler için diyeyim...
Ben dağın başında yaşıyorum, öyle ha dedin mi çarşıya pazara inemiyorum, hele kar yağınca araba bahçeden bile çıkamıyor, hem sık sık şehire inmeyi de sevmiyorum, elimizin altında herşey oldukça, sağlığımız da yerindeyse, değmeyin keyfimizeee :))

Benim huyumdur... Herhangi bir işe bir fikirle başlarım, ama yaparken o fikir değişir ve sonunda bambaşka birşey çıkar ortaya...
İşte pazara indiğimde aklımda karışık turşu yapmak vardı ve araya katmak için kelek almıştım...
İşe başladığımda o karışık turşu doğrama turşuya dönünce kelekler kaldı mı ortada :))
E verecek komşu da yok, naapiim..
Bugün kelek turşusu kurdum... Sevgili Nilgün tarif vermişti ama malzeme yok ki, biber filan ekleyemedim, sade kelek oldu, inşallah bu da tutar :))
Bu arada bilmeyenler için bir pratik fikir... Turşu kurduğumda taneler suyun dışına çıkmasın diye en üste bir buzdolabı poşeti koyup içini suyla dolduruyorum ağırlık olarak :))
Şimdilik bitti mutfak işim, hobilere dönecek miyim... yoook, tam yanımda bir sepet dolusu ütü bana bakıyor :))

28 Eylül 2013 Cumartesi

Doğrama Turşu Yaptım da... :)

Bu yöreye yeni taşındığımızda bir kavanoz turşu hediye gelmişti...
Doğranmış lahana-biber-havuç... suyu yok... Harika bir lezzetti ve ben gidip gelip kaşıklaya kaşıklaya kısa zamanda o turşuyu bitirmiştim :))
Diyeceksinizki.. o zamandan bu zamana niye oturup kendin yapmadın kiii :))
Bilmem... unutmuşum mu kiii :))
Ama bugün yaptım işte...


Anlatacağım, ama ölçü filan yok, göz kararı herşey :)
Orta boy lahananın yarısını kullandım, 6 tane kırmızı biber, 10 tane havuç...
Önce lahana ve biberleri ince ince kıydım... Büyükçe bir leğenim olmadığından iki tasta hazırlıyorum...
Sonra havuçları rendeledim, kattım...
Bir baş sarmısağı doğrayıp paylaştırdım...
Limon tuzunu naylon torba içinde döverek toz haline getirdim, iki çorba kaşığı kadarını paylaştırdım...
Son olarak sofra tuzu (ben deniz tuzu kullanıyorum) nu serpip hafiften ovalaya  ovalaya karıştırmaya başladım, arada bir tadına bakarak tuz ekledim, tadı salamura suyu tadına yakın olacak...
Hazırladığım karışımı bastıra bastıra kavanoza doldurdum, besmele çekip kapağını kapadııım ...
Su katmak filan yok, kendi suyunu salıyor zamanla, kavanozu serin ve karanlık bir yere kaldırıyoruz ve arada bir yuvarlıyoruz...
İnşallah tutaaar... :)

Hani lahananın yarısını kullandım ya turşuya... Geri kalanı yarın dondurucu için hazırlanacak, o hazırlık ta yarın ki yazım olsun tamam mııı :))

27 Eylül 2013 Cuma

Şu Örneğe Bayılmayacak Var mııı... :))

Bakar mısınıııız...
Zaten çilek ve kalp figürü hastasıyım :)
Acilen kırmızı ve yeşil yün almalıyııııım :)))
Örgü tarifi de var...
Ve bu örnekle Lin'in ördüğü bir tutaç...
 Birçantacık...

 Bir çanta....



26 Eylül 2013 Perşembe

Kıssadan Hisse... Anlayana...


Fetih Sırrı



Yavuz Sultan Selim Han devrinin ahlâkî yüceliğini gösteren pek çok vaka vardır. 

Mısır seferine giderken ordunun Gebze yakınlarından geçtiği yerler bağlık bahçelikti. Sultan Selim Han:
– Acaba askerlerim sahibinden izinsiz üzüm ve elma koparıp yediler mi, diye endişelendi.

Sonra yeniçeri ağasını huzuruna çağırttı:
– Ağa, fermanımdır! Bütün yeniçeri, sipahi ve azap askerlerimin heybeleri yoklansın. Heybesinde bir elma veya üzüm salkımı çıkan asker olursa, derhal huzuruma getirilsin, diye emretti.

Yeniçeri ağası derhal harekete geçerek heybeleri araştırdı. Sonra sultanın huzuruna gelerek:
– Sultanım, koparılmış hiçbir meyve izine rastlamadık, dedi.

Yavuz bu habere çok sevindi. Endişeden kurtuldu. Ellerini açarak:

– Allahım, sana sonsuz hamd ü senalar olsun. Bana haram yemeyen bir ordu ihsan eyledin, diyerek dua etti ve yeniçeri ağasına:
– Şayet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı seferden vazgeçerdim. Çünkü haram yiyen bir ordu ile fetih mümkün olmaz, dedi.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Minicik Minicik Çerçevelerim ...

Minik çerçeveler...
Ne zamandır bir kenarda boş boş duruyorlardı...
İki tanesi magnet olanlardan...
İçlerine çiçekler işleyeyim dedim...
 İşlediklerimin arkasına tela yapıştırıp çerçevenin iç ölçüsünde kestim...
Ve sonuç :)
Bir de eski bir yaka iğnesi varmış, içindeki ne olmuş bilmem.. Ona da oğluşlarımla birlikte olan resmini koydum :)
Bir tane de arkası ayaklı minicik birşey, ona da biryerlerden kopup gelmiş minicik seramik gül yapıştırdım :)



24 Eylül 2013 Salı

Yoğurdunuz Ekşimeye mi Başladı...

Eğer az birşeyse en pratiğinden çorba yapabiliriz...
Ama eğer çoksa....
Peynir yaparız :)
Hani çeşitli adları var... Lor, çökelek, ekşimik, minci...
Buralarda minci diyorlar... Yoğurttan yapılana da ayran mincisi...
Yoğurdumuza biraz tuz ve su katarak ayran kıvamına getiriyoruz, ocağa koyup kaynatmaya bırakıyoruz.
İçinde taneleşme, toparlanma başlayıncaya kadar kaynıyor...
Sonra temiz bir tülbente döküyoruz, altına bir tas koyup asıyoruz, bir gece boyunca süzülmeye bırakıyoruz...
 Sabah bir de bakıyoruz... Peynirimiz hazııır :)
Sabah kahvaltısında önce yeşil biber kavurup bu peyniri de kattın mı... Ekmeği bandıra bandıra ye :))
Başka başka... Börekte, poğaça da, kurabiye de kekte kullan işte :)
Haaa... Makarna üstünde de pek güzel oluyoooo :))

23 Eylül 2013 Pazartesi

Bitenler ve Başlayanlar....

Ayyy... İnternetsiz kalınca günlük yaşantımın bir bölümü öylesine boş kaldı ki... ve o boşluğu nasıl dolduracağımı şaşırdım ya... Nihayet kavuştum... ohhhhh rahatladııım :)

Gülsüm'lü günlerin sonunda kalmıştım...
Bu arada Gülsüm'ün hakkımdaki yazısını okudunuz muuuu, okumadınızsa bence okuyun, hakkımdaki fikirleriniz değişebilir, hatta gelme isteğiniz kaçabilir :))))

İnternetimin yokluğunda boşluğu kitap okumakla doldurdum...
Tess Gerritsen'in bir kitabını daha bitirdim...
Her kitabı gibi sürükleyici, aşk-gerilim birarada... Daha okuyacağım kitapları var, ama araya biraz daha hafif kitaplar sokuyorum herzaman...
Onun için Gülsümle pazar maceramızdan anı olan kitabıma başladım :)
O da bitmek üzere, sevdim bu kitabı da, bitince yorumumu yaparım :)

Akşamları tv karşısı işim olan şile bezi işlemelerimden birini daha bitirdim...
Gene bir antika örtü resminden şablon tasarlayıp işledim... Az sonra dükkanımdaki yerini alacak...
Şile bezi işlemeye biraz ara vereyim dedim ve simli kalın etamin üzerine birşeyler işlemeye başladım...
Yılbaşı hazırlığı :)

Ve...
Cuma günü pazara indiğimde bu şapkacıkları aldım, aslında tokaymış bunlar ama çok sevdim, minicik ve detayları çok cici, nerede kullanacağım hakkında en ufak bir fikrim yok henüz :)
Fiammanın kocakarılarına yakışır, ilk aklıma onlar geldi :))

Bugünlük bu kadar olsun...
Bu gece işim çoook, sizlerin kaçırdığım bir sürü yayını var, cevaplayacağım yorumlar var.... çok işim var çoook.... :))

17 Eylül 2013 Salı

Ve Bugün... Çatlayanlar Çatlasın ... :))

Sabah kahvesi sohbeti...

 Sonra Gülsümün eşi karavanı tamire götürdü...
Biz de pazara gittiiiik :)
Alacağımız ne olur... parça kumaşlar, düğmeler, fistolar, kurdeleler :))
Şimdi ellerimiz klavyede :))

16 Eylül 2013 Pazartesi

Konuklarım Vaaar....

Gülsümle Keskin evlerine binmişler gelmişleeer :) Yani karavanlarıyla :)
Amaaan bi sohbet bi sohbet, hasret gideriyoruz :)
 Keskin karavandaki arıza ile uğraşıyor servisten gelenlerle, biz sohbete devam :))
Yemek hazırlarken gene devam :))

Ve... hala bitmedi sohbetimiz, internet arası verdik, az sonra devam :))

14 Eylül 2013 Cumartesi

Mini Çamaşır Makinası Aldım... :)

Ufak şeyleri yıkamak için iyi olur dedim de...

Değişik değil mi... Çamaşır bile yıkadım, sepet üstte ya, henüz asmadım :)

He heeee.... Yemediniz bu defa değil miiii :)))

Geçen hafta Serpille Şuleyi yolcu ederken, otobüsün gelmesine daha çok varken, yan taraftaki nalbura gözatalım demiştik, herşeye hobi malzemesi gözüyle bakıyoruz ya, bakalım neler var diye :)
Orada buldum bu güzelliği...
Serpilciğimin hediyesi oldu :)
Eh... Neredeyse hazır aldığım herşeyi değiştirip, orasını burasını süsleyip kullanırım ya...
Bu da nasibini aldı ve bu hale geldi işte :)
Ön kumanda panelinde eski kredi kartının arkasındaki siyah bölüm, bitmiş bir batarya, disket kenarındaki metalin bir parçası var :))
Sepetle mandalları kapak açıldığında düşmesin diye yapıştırdım...
Kumaş parçalarını beyaz tutkala batırıp şekillendirip koydum sepete, sertleştiler ve yapıştılar :)
Bu kutuya da kireç önleyiciyi doldurup daha önce süslediğim deterjan kutusunun yanına koydum,
çamaşır köşem zenginleşmiş olduuu :)

Var mı bundan ala mutlu eden zenginlik :))

13 Eylül 2013 Cuma

Fındıktan Yola Çıktım...

Bu senenin fındıklarını toplayınca, geçen yıldan kalanları kırayım da , gidip gelip atıştıralım dedim...
Malum, "Günde bir avuç fındık iyi gelir" :))
Nora Roberts'in Aşkın Resmi kitabını bitirdim...
Romantik bir aşk hikayesi... Hani sonunu tahmin etseniz de romantizme kendinizi kaptırıp zevkle okunanlardan... Gerilim/Polisiye romanı okuduktan sonra araya böyle hafif-romantik bir kitap sokuyorum hep... Şimdi elimde Tess Gerritsen var...

Fındık kırıyorum dedim de, fındıkkıran gözüme çarpınca
aklıma "Fındıkkıran" masalı geldi...
Ne güzel bir sevgi üzerine kurulmuş masaldı o, hatırlıyanlarınız var mı? Hani Çaykovskinin bestelediği Fındıkkıran balesi...
Sevgi üzerine dedim ya...
Koşulsuz sevgi geldi aklıma...
Hani bir annelerde olan,
bir de hayvan deyip geçenlerin anlayamadığı bu gözlerden okunan...
Hepinize kucak dolusu sevgiler :)