31 Ekim 2015 Cumartesi

İkinci de Bittiiii :))))

Son Şans serisinin ikinci kitabı diyorum :))
Çok eğlenceliydi geneeeee :)))

İşte yazarın tanıtım notu :

Sevgili okuyucu,
Ne olduğuna inanamazsınız. Oğlum Tulane yuvasına geri döndü! Tulane’i hatırladınız değil mi? Son Şans’ın küçük sınırlarını aşmış ve o kocaman dünyada kendi şansını ve sonunda şöhreti bulmak için çabalamıştı ve bunun için onunla ne kadar gurur duysam azdır. Şimdi yeniden kasabaya geldi ama daha da iyisi, yanında genç bir hanımefendi de getirdi.
Tulane’in yarış arabasına sponsorluk yapan firmanın halkla ilişkilerinden sorumlu olan Sarah, dünya tatlısı bir kız. Sanırım işi de Tulane’i beladan uzak tutmak. Bahse varım ki kilise hanımları, Sarah ile kasabanın rahibi Ellis’in arasını yapmak için sabırsızlanıyordur ama bana kalırsa Sarah’nın istediği şeyler biraz daha farklı. Sanki cici kızı oynamaktan bıkmış ve birkaç kuralı çiğnemeye hazırlanıyor gibi ve kuralları çiğnemekte Tulane’in üstüne kimseyi tanımam.
Baksanıza, lafa dalıp müşterilerimi unutuverdim. İşime geri dönsem iyi olacak ama siz arada bir uğramayı unutmayın. Kes Kıvır’da her zaman ihtiyaç duyduğunuz bakımı, lezzetli kahveyi ve kasabanın en iyi dedikodusunu bulabilirsiniz.

.....................
Kaldı iki kitap daha bu seriden.
Umarım devamı da basılır :)

Bu arada...
Biraz da ilaç sayesinde herhalde, ateşim yok ama öksürüğüm devam :(
Yani...
Dinlenmeye devam...
Not:
İpin ucunu kaçırdığım için blogları gezip yorum yapamıyorum, üzgünüm ama ancak yorum yapanlara dönüş yapabileceğim :(
Naaapiiim... Yaşlandık artık, yetişemiyoruz :))))


30 Ekim 2015 Cuma

Günün İncisi....

Ahhh bu Banuuuu...
Gene kaptı biryerlerden şifayı....
İki gündür öksürük öksürük... 38,5 larda ateş....
İlaçla kesilir gibi oldu ikisi de bugün...
Çılgın Nurcan işbaşında, Banu rahat bugün :))




29 Ekim 2015 Perşembe

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN!

Ne mutlu Türküm Diyene” ifadesi ile bu toprakları yurt edinmiş,bütün insanları kucaklayan bir millet kavramını bizlere öğreten BÜYÜK ATATÜRK’ün izinden her zaman yürümeye  devam edeceğiz.

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN!


28 Ekim 2015 Çarşamba

Kimseye Etmem Şikayet, Gülerim Ben Halime :))))

Gerçekten de şikayet edilecek hallerime bile gülüyorum artık :)))
Bu kadar da pozitiflik fazla bence, ama iyiyim ben böyle yaaa :))

Akşam başlayan öksürük sabaha kadar sık aralıklarla beni ve tabii anacığımı, ve hatta belki de komşuları uyutmadı :(
Biliyorum, bunlar olacak olanlar, oluyor, geçiyor, eh... gülüp geçeceğim naapiiim :))

Kendimi kötü hissedince, annemden geçen alışkanlık, güzel bir banyo yaparım, üstümdekileri değiştirir, kendimi yenilerim :)

Gene öyle yaptım, sonra çamaşır yıkadım, şu an son kazan banyo paspasları yıkanıyor :))

Oh beee... Kaloriferli ev lüksünü unutmuşum yıllardır bir dağlı olarak :))

Ve şu aralar üzerinde çalışmaya çalıştığım projemden bir ipucu sizlere ...
gofret ve kahve eşliğinde keyifli bir çalışma, ne dersiniz :))

Bu arada yeni başladığım roman dizisi var ya, Son Şans...
Birinci kitap bitti bile,
 ikinciye başladım. Çoook keyifli :)

Yazarın tanıtım notu ::

 Sevgili okuyucu,
Evet, biliyorum, belki de kasabamız alışılagelmişin çok dışında bir yer ama burada sürekli garip ve mükemmel mucizeler gerçekleşiyor.
Yıllardır Kes Kıvır adında bir güzellik salonu işletiyorum ve buraya bir ziyaret için gelip bir ömür boyu kalan çok sayıda insan gördüm. Mesela kasabaya yeni gelen Jane’e bakın. Bir şeylerden kaçtığına yemin edebilirim. Cebinde sadece 5 dolarla kasabaya geldi ama hayata yeni bir başlangıç yapmak için ne kadar hevesli olduğunu görebiliyorum. Tabii oğlum Clay’in hayatını, farkına bile varmadan, altüst etmiş olması da başka bir mesele...
Aslında buna şükretmek lazım çünkü Clay’in o müzik grubundan ayrıldığından beri yaptığı tek şey inzivaya çekilmekti. Jane ile şansını denemeli. Zaten ne kadar ondan kaçmaya çalışırsa çalışsın, sonunda ikisinin de aynı yolun yolcusu olduğunu öğrenecek.
Peki, dedikoduyu bırakıp Millie’nin permasını kontrol etmem gerek. Son Şans’a uğradığınızda bizi de ziyaret etmeyi unutmayın. Kasabanın en son dedikoduları burada ve kahve ikram etmekten de mutluluk duyarız.
Çok yakında görüşmek dileğiyle,
Ruby Rhodes.






27 Ekim 2015 Salı

Bugün Tembellik Günüm...

Dün öğleden hemen sonra İzmit'te işim vardı, oraya gittim.
Şehir ve özellikle trafik beni çok yoruyor  :(
Dönüşte Bahçecikteki arkadaşım Sevil'e uğradım bir kahve içimi, garibim ayağının tarak kemiğini kırdı, alçısı çıktı ama şişleri inmemiş, öylece dolanmaya çalışıyor.
Dönüşte Bahçecikteki fırının özlediğim o güzelim ekmeklerinden 5 tanecik alabildim (büyük dondurucuyu buraya almadım ya ), buralardaki market ekmekleri bana ekmek gibi gelmiyor nedense, odun ateşi ekmeği almam lazım gidip gidip...

Bugün uyuşukluklarım arttı, herhalde dünün yorgunluğundan...

Balkonda bir sıracık örgü dürtükledim...
Yumuşacık yumuşacık bir minik battaniyem daha olacak inşallah,
tabii Bıdık el koymazsa :))
Biraz mecmua baktım...
Önceden Evim alıyordum, çok reklam dolu olmaya başladı :(
Şimdi Migrosun dergisi Mis'i alıyorum, fena değil aslında...
Bir deeeee....
Yatak odamdaki okunacak kitaplar kitaplığı sanki boşalmış gibi
20 kitap daha sipariş verdim :)))
Ne yapayım, hemen hergün öyle güzel kitaplar çıkıyor ki, hemen listeme alıyorum, liste uzadıkça uzuyor, baktıkça hevesleniyor hevesleniyorum, iyisi mi hiç değilse bir kısmı daha aklımda olacağına karşımda olsun :))))

Çokça uzanıp kitap okudum.
Şimdi kalkıp bir kahve koyayım kendime, azıcık balkonda takılayım diyorum :))




26 Ekim 2015 Pazartesi

Hani Minder Kılıfları Vardı Ya...

Hani annem örmüştü, ben dikmiştim...
Bu eve geldiğimizde sökmüştük onları ve ben elime almıştım...
Hani balkonda yayılmıştım onların etrafını öreyim diye....
hah... İşte onların etrafını geçip birleştirdiiiiim,
veee..... işte yeni battaniyemiiiiz :))
Aslında tam yılbaşı renklerinde değil mi :)
Yılbaşı dekorasyonuna katarız biz de :))
Nihayet bir üretim tamamlandı, ben de rahatladım doğrusu :)




25 Ekim 2015 Pazar

Yeni Kitap Serisi :)

Dün gece "Kanaviçe" adlı kitabı bitirdim.
1915 Tehcir olayını tarih kitabı gibi bir anlatımla baştan sona adeta belgelemiş; araya, aslında enteresan bir konu olan kürt-ermeni aşklarını, o zamandan günümüze kadar gelen sırları bana göre abartılı edebiyatla basite indirgeyerek sıkıştırmaya çalışmış.
Ben edebiyatçı  değilim, eleştirmek haddim olmayabilir... ama bir okuyucu olarak fikrimi belirtebilirim değil mi... Güzel bir konuyu boğmuş diyeceğim kısaca :(


Tesadüfen bulduğum yeni bir seri.
Hani küçük kasaba serilerinden, dedikodusu bol, karakterleri hareketli olanlardan.
Debbie Macomber tarzı... (Bu arada Macomber'in serisinin yeni kitabı çıkmış, sipariş vermem lazım "Liman Caddesi" )

Hope Ramsay'dan Son Şans adında bir kasaba...
Hadi bakalım, dört kitapla başlamış, umarım devamı gelir, çünkü öğlen birinci kitabına başladım ve oldukça eğlenceli buldum :)





23 Ekim 2015 Cuma

Sevdiğim Yazarlardan...

Sevdiğim yazarların kitapları bitmesin istiyorum, yenisi çıkana kadar sabırsızlanıyorum, çıktığında da öyle bir saldırıyorum kiiii :))))
İşte onlardan biri de Kimberly Freeman oldu...
Üçüncü kitabı "Kor Adası"nı sabırsızlıkla bekledim, heyecanla okudum... gene muhteşem... nasıl güzel bağlıyor geçmişle bugünü, nasıl bir hayal gücü :)
Kitabın tanıtımı şöyleydi...

Göz ardı ettiğiniz gerçekler er ya da geç çıkar karşınıza tamamlanmak için. Yüzleşin ki ruhunuz arınsın.

1891 yılının İngiltere’sinde Tilly Kirkland, rüya gibi bir evlilik yaptığını düşünürken kendini bir kâbusun tam ortasında bulur. Yaşadığı talihsizlikler onu Avustralya’ya, Kor Adası’nda bir malikâneye getirir. Burada bir yerel cezaevi müdürünün kızına mürebbiyelik yapacaktır. Aslında her günbatımında adeta bir kora dönüşen bu adaya hayatının cezasını çekmek için geldiğini anlayacaktır…

2012 yılında ünlü yazar Nina Jones, kafasını toparlamak ve yazmakta sıkıntı çektiği yeni hikâyesine odaklanmak için Avustralya’ya büyük büyükannesinden kalma malikâneye gelir. Ancak Starwater Malikânesi’nin duvarları, onun yıllardır sakladığı büyük sırrının kanıtlarıyla doludur. Keşfettiği her kanıt ise Nina’nın büyük bir gizemi çözmesini sağlayacaktır. 


Tabii şimdi yeni bir kitaba başlamanın heyecanı var... akşama Bahadır Yenişehirlioğlu'nun "Kanaviçe"sine başlayacağım. Kanaviçe işlemeye başlamak hep yaptığımız şeydi ama bakalım okuması nasıl olacak :))



22 Ekim 2015 Perşembe

Doğa... Rüzgar... Özgürlük...

Bu kelimeler sanki birbiriyle bağlantılı değil mi :)
Sanki birbirlerini tamamlıyorlarmış gibi... belki de bana öyle geliyordur özgür ruhum olduğu için...

Ruhum özgür evet... ama ömrüm boyunca özgür mü yaşadım... hayır, çoğumuzun yaşadığını da sanmıyorum. Yetiştirilme şartlarımız, ortamımız; çevre; kültür... bir sürü şey kısıtlayıcı olmuştur mutlaka, ama gene de ucundan kıyısından yaşadım diyebilirim özgürce :)

Geçen gün körfezden yelkenliler geçiyordu, o yelkenler rüzgarı arkasına almış özgürce uçuruyordu tekneleri, nasıl güzel bir özgürlük duygusu yaşıyorlardır kimbilir bu sporla, inşallah birgün deneme fırsatım çıkar :)
Benim de kaçamaklarım özgürlük getiriyor :))
Aslında evden kendimi sürükleyerek çıkarıyorum, enerji yok ya... Ama şu sahile inince kendimi uçuşan martılar, koşuşan dalgalar gibi özgür hissediyorum ya... Değmeyin keyfime :)
Yapılacak dış işler oldu mu, zorunlu oluyorum çıkmaya, sonra da iyi ki çıkmışım diyorum böyle işte :)

Ah... Bu arada, bordo bir hırkaya ihtiyacım olduğu ortaya çıktı ve başladım bile, şöyle yakadan başlamalı bir modelle :))
Her renk örmüşüz neredeyse de niye şöyle düz bordo örmemişiz kiiii :)))

Eh... İşte böyle böyle geçecek günler, enerjisizliğe alışıp daha yavaş bir yaşam düzeni kurmam gerek, tabii özgürlüklerden feragat etmeden :))

Bugünlük ancak bu kadar çıktı uyuşuk parmak uçlarımdan...
Sevgiyle kalın :)




20 Ekim 2015 Salı

Oku... Oku... Oku...

Önce Nar Ağacı bitti...
Çok ender yerlerinde sıkıldım, kalın olmasına rağmen akıcı, sürükleyici bir anlatım...

Tanıtım yazısı şöyleydi... ( D&R )

Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.

Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...

Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebriz'in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan'ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon'un "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail...

İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu'nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap...


Ve... Dün biten kitap...
"Rüzgarla Gelen"

Oldukça değişik bir konusu var, hatta okudukça sanki konu değişiyor gibi :)
Ama sevdim ben bu kitabı da :)

İşte tanıtım yazısı ( İdefix ) :

Dokunaklı, komik ve Bommarito kız kardeşlerinin nefis dev top kekleri kadar karşı koyulmaz olan Rüzgârla Gelen, aile ile affetme, anneler ile kızları ve en değerli şeylere hâlâ sımsıkı tutunurken ileri bakma bilgeliğini edinme hakkında bir roman.

Bommarito kız kardeşlerin annesi River'ın açık kalp ameliyatı olması gerekmektedir. Aile pastanesini işletmeleri, erkek kardeşleri ve rahatsız olan büyükannelerine bakmaları için onlara evde ihtiyaç vardır.

Ama eve dönüş, sırları ve Bommarito'ların gömülü tutmayı tercih ettikleri acıları ?Isabelle'in kaçışı ve erkeklerle yaşadığı ilişkileri, Janie'nin obsesif kompulsif rahatsızlığı ve Cecilia'nın kendine zarar veren öfkesi? açığa çıkarmaya başlar. Henry'ye göz kulak olmak ve iş yapmayan pastanelerini kurtarmak için birlikte çalışan Isabelle ve kız kardeşleri, varlığından hiç haberdar olmadıkları sorulara yanıtlar, çocukluk yaralarını sarmak için beklenmedik yollar ve mutluluk konusunda şaşırtıcı yeni şanslar yakalama cesaretini bulmaya başlar.



Elişlerine yavaştan, kitaplara hızlıdan devaaaaammmm :))))




10 Ekim 2015 Cumartesi

Biz Bu Sabah...

Bıdık ile beraber,
evden kaçıp,
sahile yürüyüşe gittiiiik :))

Değirmendere sahili....biryerlerde görsem bu resmi; "ayy ne güzel yer, böyle bir yerde yaşasam" derim, oysa elimin altında işte, ama bende pek hal yok diye cesaret edemiyordum, oysa heryer oturup dinlenilebilecek gibiymiş...:)
Ben de oturdum şu betona, seyre daldım güzelliği,
gerçi banklar da var çok güzel ama sabah nemi, çok ıslaktı onlar. Islak olmasalardı oturup kitap bile okuyacaktım :)
Bıdıkta pek sevdi burayı, toprağı yeşilliği özlemiş canım benim, bol bol içini dökti :))))))
Ama biz bu keyfi sürerken Ankara'da neler olmuş neler :((

Ya Rabbim... Bitsin artık bu ölümler :(
Şu hırs yok mu, iktidar hırsı, gözü doymazlık... Yüzyıllardır bu böyle tüm dünyada, onların yüzünden çıkar çatışmalar, insanlar ölür, onlar keyif sürer :(




8 Ekim 2015 Perşembe

Kitaplar Bitiyor da... Elişlerim... :(

Yapamamanın verdiği sıkıntı var yaaa....
Elişlerim yapabildikçe ele alındıkları için yarım yarım bekleşiyorlar...

Balkonda minik panolarımın dördüncüsü bitti, beşincisi başlanacak, az ilerisinde eskiden minder kılıfı olan nine kareleri birleştiriliyor yavaaaş yavaaaş, salonda henüz sadece şişe ilmekleri atılmış battaniye,hobi odasında masa üzerinde boyanıp süslenecek promosyon saat.....
Alışmamışım ki elimin boş durmasına, zorlanınca da bütün el eklemlerim ağrıyor, parmak uçlarım acımaya başlıyor :(

Geçecek biliyorum, sabrediyorum, daha doğrusu sabretmeye çalışıyorum :)

O nedenle çoğu zaman... okuyorum....

"Böğürtlen Kışı" biteli birkaç gün oldu aslında...
80 yıl öncesiyle bugün böylesine mi güzel bağlanır birbirine, mucizevi tesadüfler bu kadar mı doğal anlatılır.
Kitabın tanıtımı şöyle...

Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel’ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel’ın boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı…

Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera’yla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir… 

 

Sarah Jio gene muhteşem :)

Şimdi elimde kalıııın bir kitap; "Nar Ağacı" var :)




3 Ekim 2015 Cumartesi

Bir Kitabın Daha Ardından...


Bloke edilmiş hayatlar
Yasaklanmış düşler
Tabular gölgesinde bir yaşam
Ve sonunda aşkla gelen ışık
Çocuk düşlerine dönüş
Mutluluk!
Genç bir kadının özgür yolculuğu...


Kitabın tanıtımı böyle... İnsanın kendisinden birşeyler bulduğu, birlikte hissettiği bir anlatım.... Sevdim :)



1 Ekim 2015 Perşembe

Bırrrrrrrr............. :))

Soğudu mu ne....

Bilgisayarım, elişim... ve ben.... balkona yayılıyoruz işler bitince, ya da işlerin arasında ara ara :)
Hava yağışlı, kapalı... Soğudu bayağıca... o nedenle bize bir de battaniye katıldı :)
Özellikle gece güzel oluyor bu köşede ışıkları yakmadan oturmak... Elinde kahve, üzerinde battaniye, körfezin ışıklarına dalıp gitmek... :)


Kitap okuma zamanıma sabah ta eklendi. Hani günde 3 vakit işkencem var ya, o sırada kitap okuyorum tabii ki :)
Böylece bitirişler çabuklaşıyor :)
İşte bu da bittiiiiii :)
Bridget... kiloları ve aşkları... çok şekeeeer... Bir kitabı daha var yeni çıkan, okunacaklar arasında, araya başka kitaplar girsin, ona da sıra gelecek :)
Yenisine başlandı da bitiyor bileee :))
Hatta yetmedi okunmak üzere bekleyenler, boşalan yerlere sipariş verildi bileeee :)))
Çok arsızım çoook :))))