Eskiden... Eskiden dediğim 75-85 yılları arası... Ne güzel elişi mecmuaları vardı...
İlk aklıma gelenlerin resimlerini buldum...
Şimdilerde içinde hertür elişi modellerinin olduğu mecmualar yok, varsa da ben bilmiyorum :(
Tamam, internet bu konularda dipsiz kuyu, sonsuz kaynak, ama ne bileyim, sanki o modellere bakmak daha bir heves veriyordu, daha çok iş yapmışım onların zamanında,zaten bakmaktan yıpranmışlar... Şimdi internette bul-kaydet, bul-kaydet....... zaten bulup kaydetmekten yapmaya zaman kalmıyor, kaydettiklerimden hangisini yapsam diye bakınırken de hevesim kaçıyor :(
Geçenlerde iki tane kitap aldım, kaplarına aldandım diyeceğim maalesef :(
Çok ta heveslenmiştim, kargodan gelir gelmez kuruldum balkona, kahvemi de aldım yanıma, aldım birini elime...................... yok..... şöyle bir tane "ay şunu yapsam ya hemen" diyeceğim bir model iki kitapta da yok :(
Büyük hayal kırıklığı :(
Ne dersiniz... Var mı tavsiye edeceğiniz kitap-model-dergi ? Ama içinde booool bol reklam, birkaç elişi modeli olanlardan olmasın...
21 Nisan 2016 Perşembe
20 Nisan 2016 Çarşamba
Elli Ton'un Christian Grey'i ....
E.L.James'in Elli Ton üçlemesini okuyanların çoğu sanırım son kitabı GREY'i almışlar ve okumuşlardır...
Okuyanların fikirlerini bilmiyorum ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu :(
Bazı okuyanların pornografik bulduğu üçlemeyi ben beğenmiştim, psikolojik çözümler, çocuk gelişimi gibi konularda ders verici nitelikte bulmuştum doğrusu...
Grey kitabını aldığımda, tanıtımında bu kez Christian'ın kendisinden hikayeyi okuyacağız gibi bir fikir vardı ve ben de Christian'ın o taaa bebekliğindeki, biyolojik annesinin yanındayken olanları, bulunmasını, evlat edinilmesini, itaatkarlıkla tanışmasını ve hissettiklerini okuyacağımı sanırken sanki ilk iki kitabın özetini okudum :(
Evet....
Hayal kırıklığı... :(
Okuyanların fikirlerini bilmiyorum ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu :(
Bazı okuyanların pornografik bulduğu üçlemeyi ben beğenmiştim, psikolojik çözümler, çocuk gelişimi gibi konularda ders verici nitelikte bulmuştum doğrusu...
Grey kitabını aldığımda, tanıtımında bu kez Christian'ın kendisinden hikayeyi okuyacağız gibi bir fikir vardı ve ben de Christian'ın o taaa bebekliğindeki, biyolojik annesinin yanındayken olanları, bulunmasını, evlat edinilmesini, itaatkarlıkla tanışmasını ve hissettiklerini okuyacağımı sanırken sanki ilk iki kitabın özetini okudum :(
Evet....
Hayal kırıklığı... :(
19 Nisan 2016 Salı
Kırkyamada Gelişmeler :)
Hafta sonu da biraz biraz üzerinde çalışıldı :)
Sıcaklar başladı, balkondaki masaya yayıldık :)
İşin zevkli tarafı bu işte bana göre, birleştirmeler :)
Kalktığım anda yerim kapılıyor ve gelince böyle yan yan bakılıyor :))))
Parçalar birleştikçe şekilleniyor, ortaya çıkmaya başlıyor :)
Şimdi biraz gezmeyi hakettim değil mi :)
Şöööyle bir sahile uzanıp kahve mi içmeliii, dondurma mı yemeliii :))))
Sıcaklar başladı, balkondaki masaya yayıldık :)
İşin zevkli tarafı bu işte bana göre, birleştirmeler :)
Kalktığım anda yerim kapılıyor ve gelince böyle yan yan bakılıyor :))))
Parçalar birleştikçe şekilleniyor, ortaya çıkmaya başlıyor :)
Şimdi biraz gezmeyi hakettim değil mi :)
Şöööyle bir sahile uzanıp kahve mi içmeliii, dondurma mı yemeliii :))))
18 Nisan 2016 Pazartesi
Çiçeklendik..... :)
Çiçeksiz olmuyor işte ...
Çiçekler yaşam katıyor evlere...
Dağdaki evde heryan yeşillik olduğundan pek ihtiyaç olmuyordu ev içi çiçeklere... Zaten ev içinde de olmuyordu sıcak-soğuk farkının fazla olmasından ve sık değişmesinden sanırım.
O nedenle dağdaki evden buraya ancak mum çiçeği ve turuncu zambaklarımız gelebildi.
Ne zamandır annem eve çiçek alalım deyip duruyordu, tamam arabayla gidip alayım almasına da, kim taşıyacak yukarı, kim saksılara yerleştirecek te yerlerine taşıyacak :(
Birara bizim çılgın Nurcan ile migrostan birkaç saksı çiçek aldık, ama balkona da ister anacım, menekşeler de ister :)
Canım Serpilimden menekşe yaprakları istemişti anam, Serpil de hemen göndermişti, ancak iki yaprak yavruladı, zamansız diktik ya...
Neyse...
İnternette araştırırken buraya yakın bir çiçekçi buldum, "Garnizon Çiçek Serası", facebooktan yazıştık, orada seçeceğim çiçekleri gene orada seçeceğim saksılara yerleştirip eve teslim edip edemeyeceklerini sordum, olumlu cevap alınca Hayat ile birlikte gidip seçtik, ertesi, gün geldiiii :)
İşte bugün onları paylaşayım dedim sizlerle :)
Çiçekler yaşam katıyor evlere...
Dağdaki evde heryan yeşillik olduğundan pek ihtiyaç olmuyordu ev içi çiçeklere... Zaten ev içinde de olmuyordu sıcak-soğuk farkının fazla olmasından ve sık değişmesinden sanırım.
O nedenle dağdaki evden buraya ancak mum çiçeği ve turuncu zambaklarımız gelebildi.
Ne zamandır annem eve çiçek alalım deyip duruyordu, tamam arabayla gidip alayım almasına da, kim taşıyacak yukarı, kim saksılara yerleştirecek te yerlerine taşıyacak :(
Birara bizim çılgın Nurcan ile migrostan birkaç saksı çiçek aldık, ama balkona da ister anacım, menekşeler de ister :)
Canım Serpilimden menekşe yaprakları istemişti anam, Serpil de hemen göndermişti, ancak iki yaprak yavruladı, zamansız diktik ya...
Neyse...
İnternette araştırırken buraya yakın bir çiçekçi buldum, "Garnizon Çiçek Serası", facebooktan yazıştık, orada seçeceğim çiçekleri gene orada seçeceğim saksılara yerleştirip eve teslim edip edemeyeceklerini sordum, olumlu cevap alınca Hayat ile birlikte gidip seçtik, ertesi, gün geldiiii :)
İşte bugün onları paylaşayım dedim sizlerle :)
Ben mi ne yapıyorum...
Balkondaki masaya yayılmış kırkyama bloklarımı dikiyorum :)
15 Nisan 2016 Cuma
Kırkyama etap 3 ... :)
Yaaaniiii...
"İyi ki bir kırkyama yapıyorsun, yok dönem, yok etap ...." diyeceksiniz....:))))))
Maksat muhabbet olsun işte :)
Şimdi sıra geldi kalıpların etrafından kumaşı teğellemeye...
Aslında bu işi pek sevmiyorum ama bundan sonrasında birleştirmeye geçeceğim ya, onun için uğraşmaya değer...
Teğel iğliği olarak hani pazarlarda filan plastik yuvarlak kutularda ucuuuz ucuz bir sürü makara satılıyor ya, pek sağlam da değildirler, işte onları kullanıyorum...
Bu iş için kullandığım malzemeleri koyduğum baykuşlu çanta...
Keçe çantası Eda'dan, çantaya diktiğim ve iğnelik olarak kullandığım baykuş Zuhalimden...
Blok blok teğelliyorum, daha çook var...
İğneyi parmağıma batıra çıkara yapmaya çalışıyorum böyle böyle, hala uyuşuk-hassas ya parmaklar :)
"İyi ki bir kırkyama yapıyorsun, yok dönem, yok etap ...." diyeceksiniz....:))))))
Maksat muhabbet olsun işte :)
Şimdi sıra geldi kalıpların etrafından kumaşı teğellemeye...
Aslında bu işi pek sevmiyorum ama bundan sonrasında birleştirmeye geçeceğim ya, onun için uğraşmaya değer...
Teğel iğliği olarak hani pazarlarda filan plastik yuvarlak kutularda ucuuuz ucuz bir sürü makara satılıyor ya, pek sağlam da değildirler, işte onları kullanıyorum...
Bu iş için kullandığım malzemeleri koyduğum baykuşlu çanta...
Keçe çantası Eda'dan, çantaya diktiğim ve iğnelik olarak kullandığım baykuş Zuhalimden...
Blok blok teğelliyorum, daha çook var...
İğneyi parmağıma batıra çıkara yapmaya çalışıyorum böyle böyle, hala uyuşuk-hassas ya parmaklar :)
14 Nisan 2016 Perşembe
Kırkyamanın İkinci Dönemi :)
Kalıpları kesip, kumaşları seçmiştik ya...
Sıra geldi kumaşları kalıplara göre kesip bloklara ayırmayaaa... :)
Kalıpları kumaşlara iğneleyip kesiverdim... Öyle ölçülerle filan kesmiyorum, göz kararı kıvırma payı ile, yani Banuca :))
Kestikçe bloklar halinde birer şeffaf dosyaya koydum karışmasın diye...
Bugünlük kesme işi yapıldı, fazlası sıkar :))
Sıra geldi kumaşları kalıplara göre kesip bloklara ayırmayaaa... :)
Kalıpları kumaşlara iğneleyip kesiverdim... Öyle ölçülerle filan kesmiyorum, göz kararı kıvırma payı ile, yani Banuca :))
Kestikçe bloklar halinde birer şeffaf dosyaya koydum karışmasın diye...
Bugünlük kesme işi yapıldı, fazlası sıkar :))
13 Nisan 2016 Çarşamba
Kırkyama Yapasım Geldi :)
Aslında çok önceden gelmişti de, kafamdaki masa orta örtüsü modelini bulamamıştım o kadar model içinde :))
İnternet derin kuyu değil mi model açısından, ama yok işte, arayınca bulunmuyor, öylesine bakarken "ay bunu yapayım, ay bunu da yapayım" diye habire arşivliyorum :))
Malum... Favorim kalpler... Bulamadım istediğim gibisini...
Ben de oturdum kendim tasarladım, çizdim, ölçtüm, biçtim :))
Kolay değilmiş yani... Biraz esinlendim tabii internetteki hazır bloklardan... 4 tam kare, 4 yarım kare bloktan oluşuyor benimki :)
Önce fon kartonundan kalıplarımı kestim, bu bile bayağıca iş yani, hepsi eşit olsun diye tek tek çizip kestim. Kartondan olunca kalıplar, kumaş daha iyi geriliyor, daha kolay ve düzgün dikiliyor gibi geliyor bana, kağıtla sevmedim...
Sonra kumaşlarımı seçtim, hobi odamdaki masada hepsini hazır ettim :)
Sonucu çoook merak ediyorum :))
Ama yavaş yavaş yapacağım, ki düzgün olsun :)
İnternet derin kuyu değil mi model açısından, ama yok işte, arayınca bulunmuyor, öylesine bakarken "ay bunu yapayım, ay bunu da yapayım" diye habire arşivliyorum :))
Malum... Favorim kalpler... Bulamadım istediğim gibisini...
Ben de oturdum kendim tasarladım, çizdim, ölçtüm, biçtim :))
Kolay değilmiş yani... Biraz esinlendim tabii internetteki hazır bloklardan... 4 tam kare, 4 yarım kare bloktan oluşuyor benimki :)
Önce fon kartonundan kalıplarımı kestim, bu bile bayağıca iş yani, hepsi eşit olsun diye tek tek çizip kestim. Kartondan olunca kalıplar, kumaş daha iyi geriliyor, daha kolay ve düzgün dikiliyor gibi geliyor bana, kağıtla sevmedim...
Sonra kumaşlarımı seçtim, hobi odamdaki masada hepsini hazır ettim :)
Sonucu çoook merak ediyorum :))
Ama yavaş yavaş yapacağım, ki düzgün olsun :)
12 Nisan 2016 Salı
Arada Okunanlar...
Malum soğuk algınlığı, araya giren koruyucu kemoterapi, üstüne de azan alerjik astım.... Gene nakavt oldum tabii :(
Ancak mutfak işlerine yetişebildim, mümkün olduğunca dinlenmeye çalıştım :)
Yani kitap okumaya devam :))
Elimdeki kitap "Savruluş" idi...
Kore savaşını detaylarıyla anlatan bir kitap... Bu savaşı merak ettiğim için yavaş yavaş okudum, zaten konuya dahil olan aşk hikayesinin sonunu da çok merak ediyordum :)
Tanıtım yazısı şöyleydi...
"Savaş edebiyatının usta kalemi Cihangir Akşit’ten soluk soluğa okunacak bir macera ve aşk romanı…
1950 yılında hükümetin aldığı kararla, Ankara’da apar topar kurulan 5 bin kişilik bir Türk tugayı Kore’ye gönderildi. Her ne olduysa oldu, 1. Türk Tugayı kendisini ateşin tam ortasında buldu. Ve perişan halde geri çekilen müttefiklerine beklenmedik üç altın gün kazandırdı...
Savruluş, Anadolu’dan İstanbul’a geldikten sonra hayatını Kurtuluş’ta üvey babasının yanında bakkal çırağı olarak geçiren; ancak hiç beklenmedik gelişmeler sonucunda kendini dünyanın öbür ucunda, Kore’de bulan Cemil Şadi’nin dramatik öyküsüdür. Askere gitmeden görücü usulü evlendirilmiş ve çok az tanıdığı bu kıza âşık olmuştur delikanlı. Rütbeli ya da rütbesiz, tertemiz Anadolu delikanlılarından sadece biridir o. Zaman ya da mekân değişse de aslında bu öykü yüzyıllardır hiç değişmemektedir. Aşkın ve hasretin, sevincin ve hüznün, yalnızlığın, fedakârlığın, özgüvenin, inancın, cesaretin, yaşama sevincinin, insan sevgisinin ve insanın acımasız, ders almayan doğasının öyküsüdür. "
Sonrasında herzaman yaptığım gibi hafif bir kitap, Bridget Jones serisinin son kitabı "Deliriyorum Bu Çocuğa" okundu :)
Gene azdı bu hatun derken.... kitap bitiverdi :))
Herzaman ki Jones işte :)))
"Fazla kilolar almış başını gidiyor, çikolata hâlâ en zayıf nokta, evde her yer birbirine girmiş ve tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de aşk belası başında! Evet, Bridget artık iki çocuklu bekâr bir anne ve olgun bir kadın. Kırışıklıklarını fazla dert etmemeye çalışarak yazarlık kariyerine ve çekirdek ailesine odaklanmaya çalışsa da işler her zaman planladığı gibi gitmiyor. Modern kadının günlük hayatta yaşadığı güçlükler onu da zorluyor. Şu sıfır beden pantolonlara girmek için ne yapmalı? Botoksu denemeli mi? Yeni tanıştığı yakışıklı ve gizemli çocukla kaçıncı buluşmadan sonra sevişmeli??Evlilik fikrine bir şans daha vermeli mi yoksa bu maceracı ruhu, yaşlanmaya karşı bir panzehir olarak mı kullanmalı? İşte yeni sorular, yeni maceralar… Fakat bu kez Bridget’in elinde bilgece bir silah var: deneyim. “Bu kadını kim sevmez ki!"
Ancak mutfak işlerine yetişebildim, mümkün olduğunca dinlenmeye çalıştım :)
Yani kitap okumaya devam :))
Elimdeki kitap "Savruluş" idi...
Kore savaşını detaylarıyla anlatan bir kitap... Bu savaşı merak ettiğim için yavaş yavaş okudum, zaten konuya dahil olan aşk hikayesinin sonunu da çok merak ediyordum :)
Tanıtım yazısı şöyleydi...
"Savaş edebiyatının usta kalemi Cihangir Akşit’ten soluk soluğa okunacak bir macera ve aşk romanı…
1950 yılında hükümetin aldığı kararla, Ankara’da apar topar kurulan 5 bin kişilik bir Türk tugayı Kore’ye gönderildi. Her ne olduysa oldu, 1. Türk Tugayı kendisini ateşin tam ortasında buldu. Ve perişan halde geri çekilen müttefiklerine beklenmedik üç altın gün kazandırdı...
Savruluş, Anadolu’dan İstanbul’a geldikten sonra hayatını Kurtuluş’ta üvey babasının yanında bakkal çırağı olarak geçiren; ancak hiç beklenmedik gelişmeler sonucunda kendini dünyanın öbür ucunda, Kore’de bulan Cemil Şadi’nin dramatik öyküsüdür. Askere gitmeden görücü usulü evlendirilmiş ve çok az tanıdığı bu kıza âşık olmuştur delikanlı. Rütbeli ya da rütbesiz, tertemiz Anadolu delikanlılarından sadece biridir o. Zaman ya da mekân değişse de aslında bu öykü yüzyıllardır hiç değişmemektedir. Aşkın ve hasretin, sevincin ve hüznün, yalnızlığın, fedakârlığın, özgüvenin, inancın, cesaretin, yaşama sevincinin, insan sevgisinin ve insanın acımasız, ders almayan doğasının öyküsüdür. "
Sonrasında herzaman yaptığım gibi hafif bir kitap, Bridget Jones serisinin son kitabı "Deliriyorum Bu Çocuğa" okundu :)
Gene azdı bu hatun derken.... kitap bitiverdi :))
Herzaman ki Jones işte :)))
"Fazla kilolar almış başını gidiyor, çikolata hâlâ en zayıf nokta, evde her yer birbirine girmiş ve tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de aşk belası başında! Evet, Bridget artık iki çocuklu bekâr bir anne ve olgun bir kadın. Kırışıklıklarını fazla dert etmemeye çalışarak yazarlık kariyerine ve çekirdek ailesine odaklanmaya çalışsa da işler her zaman planladığı gibi gitmiyor. Modern kadının günlük hayatta yaşadığı güçlükler onu da zorluyor. Şu sıfır beden pantolonlara girmek için ne yapmalı? Botoksu denemeli mi? Yeni tanıştığı yakışıklı ve gizemli çocukla kaçıncı buluşmadan sonra sevişmeli??Evlilik fikrine bir şans daha vermeli mi yoksa bu maceracı ruhu, yaşlanmaya karşı bir panzehir olarak mı kullanmalı? İşte yeni sorular, yeni maceralar… Fakat bu kez Bridget’in elinde bilgece bir silah var: deneyim. “Bu kadını kim sevmez ki!"
6 Nisan 2016 Çarşamba
Bisiklet....
Gidiyorum İşte, Bir Pedal Vızıltısı Kulaklarımda, Gidiyorum..
Her Yer Sonbahar, Her Yer Bitiş Çizgisi Gözümde..
Bu Kaçıncı Vites, Bu Kaçıncı Fren..
Bir Söğüt Gölgesinde Durdum, Uyandığımda Sarhoştum..
Bisikletimi Rüzgar Aldı, Beni Meltemle Aldattı..
Turgay Ak
Ve hikayesi...
Evim ıncık cıncıkla doludur benim, bilenler bilir.
Öyle maddi değeri yüksek filan değildir çoğunun, ama benim için hepsi ayrı ayrı kıymetlidir.
Kimini sevmişimdir almışımdır, şirindir, sevimlidir; kimileri hediyedir, anılarla doludur...
Biryerlerine birşey olursa üzülürüm, yerine koyamam ki :(
Ve en kıymetlilerimden biridir "bisiklet"...
El emeğidir, benim için yapılmıştır, sevimli-şirin birşeydir, anılarla doludur... Kıymetlimdir...
Daha önceleri büfe üstünde dururdu, ama bu eve taşınınca koruma altına almaya karar verdim, elimden geldiğince sade birşekilde....
Elimdeki iki strafor parçası ve suluboya bir resim çıktısı ve beyaz tutkal ve zımba telleri...
(Resmi de yapıştırdıktan sonra ısıttığım bıçakla resmin etrafından kestim...)
Ve bisikletin ustası ve sonuç...
Nur içinde huzurla uyu Maho abim... Özleniyorsun...
Her Yer Sonbahar, Her Yer Bitiş Çizgisi Gözümde..
Bu Kaçıncı Vites, Bu Kaçıncı Fren..
Bir Söğüt Gölgesinde Durdum, Uyandığımda Sarhoştum..
Bisikletimi Rüzgar Aldı, Beni Meltemle Aldattı..
Turgay Ak
Ve hikayesi...
Evim ıncık cıncıkla doludur benim, bilenler bilir.
Öyle maddi değeri yüksek filan değildir çoğunun, ama benim için hepsi ayrı ayrı kıymetlidir.
Kimini sevmişimdir almışımdır, şirindir, sevimlidir; kimileri hediyedir, anılarla doludur...
Biryerlerine birşey olursa üzülürüm, yerine koyamam ki :(
Ve en kıymetlilerimden biridir "bisiklet"...
El emeğidir, benim için yapılmıştır, sevimli-şirin birşeydir, anılarla doludur... Kıymetlimdir...
Daha önceleri büfe üstünde dururdu, ama bu eve taşınınca koruma altına almaya karar verdim, elimden geldiğince sade birşekilde....
Elimdeki iki strafor parçası ve suluboya bir resim çıktısı ve beyaz tutkal ve zımba telleri...
(Resmi de yapıştırdıktan sonra ısıttığım bıçakla resmin etrafından kestim...)
Ve bisikletin ustası ve sonuç...
Nur içinde huzurla uyu Maho abim... Özleniyorsun...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)