1 Temmuz 2016 Cuma

Karanlığın linç ettiği kadın: Hypatia

Bundan yaklaşık 1600 yıl önce Mısır’ın İskenderiye kentinde korkunç bir cinayet işlenir; ‘iffetsiz’ ve ‘günahkâr’ olmakla suçlanan bir kadın toplumun gözleri önünde ‘öfkeli’ bir güruh tarafından linç edilir. Taşa tutulan, parçalara ayrılıp yakılan kadın, matematikçi, gökbilimci, filozof Hypatia’dır.
Büyük İskender’in M.Ö. 332 yılında kurduğu İskenderiye, yüzyıllarca barış içinde yaşadı. M.Ö. 30’lardaRoma’nın hâkimiyetine geçen kentte barış ortamı M.S. 300’lerde bitti. Limanları, bilginleri, kültür merkezi, dev kütüphanesi ve üniversitesiyle İskenderiye o dönem ticaretin ve aydınlanmanın merkeziydi. Başında ünlü matematikçi Theon’un bulunduğu okulda kızı Hypatia da matematik, felsefe ve astronomi dersleri veriyor, Platon, Aristo ve Oklid’in fikirlerini tartışmaya açtığı bu dersler dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerle dolup taşıyordu... Elif Eral, yazdı…
Kentin dokusu Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinin ardından hızla değişti. İktidara egemen olan Hıristiyanlar, Pagan ve Yahudiler başta olmak üzere farklı inançlara sahip kim varsa hedef aldı.
Kentte ardı ardına cinayetler işlenirken Hypatia çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Her gün bir çember çizerek; dünyanın, güneşin, gezegenlerin hareketlerini yeniden hesap ediyor, öğrencilerine “Bizi birleştiren şeyler ayıranlardan daha fazla; tüm insanlar eşittir, kardeştir...” tavsiyesinde bulunuyordu.
***
İskenderiye Üniversitesi’ni inançsızlığın merkezi olarak gören Hıristiyanlar, Serapis tapınağı, müze ve dev kütüphanenin yok edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Kitapların parçalandığı, heykellerin yıkıldığı, insanların öldürüldüğü kanlı saldırıda yüzyılların bilimsel birikimi de yok edildi. En sevdiğini; babasını da kaybeden Hypatia, artık yapayalnızdı...
Ancak babasına söz verdiği gibi gerçeği aramaktan asla vazgeçmedi. Hypatia “Dünya hareket ederken daire mi çiziyor, elips mi, yoksa güneş dönüyor dünya yerinde mi duruyor” diye düşünürken kötülük yerinde durmuyor, örgütleniyordu...
***
İskenderiye Patrikhanesi’nin ise o bilimsel çalışmalarını sürdürürken Hypatia’ya duyduğu kin her geçen gün artıyordu.
Eski öğrencisi olan kent valisinin onun tesirinde olduğunu ve bu sayede farklı inançların korunduğunu düşünüyordu.
Hypatia’nın öldürülmesi için tezgâh kuruldu. Başpiskopas Kril’in talimatıyla papaz pazar ayininde bir konuşma yaptı; kadının toplumda olması gerektiği yeri tanımladı önce, asla bir erkekle eşit olamayacağını, erkeğe akıl veremeyeceğini, kıyafetlerinden hareketlerine kadar dikkat edeceğini anlattı uzun uzun. Ardından Hypatia’yı hedef göstererek İskederiye’de haddini aşmış bir kadının yaşadığını, büyücü, günahkâr bir şeytan olduğunu söyledi.
Kalabalık soluğu Hypatia’nın kapısında aldı.
Önce saçından sürüklediler. Haypatia’yı çırılçıplak soyup en acı şekilde nasıl ölebileceğini tartıştılar; biri “Taşlayalım”, diğeri “Derisini yüzelim” dedi, öteki ateşe vermekten bahsetti. Karar veremediler, sırayla hepsini yaptılar...
***
Tarihte bilinen ilk kadın matematikçi olan Hypatia’nın yazdığı kitaplar kütüphane saldırısında yok edildi. Feminist sanata da konu olan Hypatia hakkında çok sayıda roman,oyun ve şiir yazıldı... Hypatia’yı “Bağnazlığın masum bir kurbanı” diye tarif eden Voltaire, öldürülmesini ise ‘sorgulama özgürlüğünün yok ediliş simgesi’ olarak görmüştür.
***
Derler ki Hypatia’nın katli sadece bir bilim insanın ölümü değil daha fazlasıdır; aydınlıkla karanlığın savaşında bir dönemeç kabul edilir.
Hypatia’nın; insanlığa büyük bir dersi daha vardır; tüm karanlığa inat ‘Göğe bakalım..

"Meyva veren ağaç taşlanır" ..... demişler ya !!!!


2 yorum :

  1. Banu ablacım bu aralar biraz yoğunum ve ilgim de dağınık. Dolayısıyla hani bu ağır gündemde; kadınlar günü (en azından bunun olmadığını biliyorum), feminizm hareketleri günü, matematik veya uzay bilimleri günü falansa kaçırmış da olabilirim. Paylaşımın bunlar için miydi bilemiyorum. Ama senaryo ne kadar da tanıdık. Uzay çağında da yaşasa, insanların kafaları ilkel kalabiliyor. Günümüzde de aynıları söylenmiyor mu? Yok kadınlar toplum içinde gülmesin, zinhar kahkaha atmasın, mini giymesin, başında erkek yoksa sokağa çıkmasın, hamileyse hele sadece kocası, o da arabayla sokağa çıkarsın, gezdirsin, kadınlar çalışmasın, evinde otursun, düşünmesin, üretmesin, ne gereği var zaten onlar erkeğe hizmetle mükellefler... Bu zihniyetteki yaratıkların İslam Dini'ni de kullanarak ve O'na zarar vererek kıyımlar yaptığını görmüyor muyuz? Peki güzel dinimiz bunu mu istiyor? Oysa biz sıradan insanlar, aydınlarla dolu, sevgi saygı, barış ve refah içinde bir dünya istiyoruz. Çok şey mi istiyoruz?

    YanıtlaSil
  2. yıllar önce filmini izlemiş, çok etkilenmiştim...
    öte yandan, ben artık insanların kendileri için istediklerini başkaları için de istediklerine hiiiiç inanmıyorum... üstelik bu konuda bir sınıflandırma yapabilsem belki içim rahat edecek ama her taraftan her türden insan... İnsan kötü artık!

    YanıtlaSil

İçinizden geleni yazın :)