31 Aralık 2009 Perşembe
2010 a Projeler...
Su kabaklarından yapılanları, özellikle bibloları çok seviyorum. Daha önce paylaştıklarımdan belli oluyor değil mi :)) Ama bunlarda çok şekerler, karşınızda tavuk ailesi...
Kapı altlarından rüzgar gelmesin diye birşeyler uyduruyoruz ya, yılan gibi. Burada bir tırtıl yapmışlar. Onlar oyuncak olarak yapmışlar ama kapıların önünde çok şirin durur diye düşünüyorum...
Dış ortamlardaki masa örtüleri uçmasın diye kenarlarına ağırlıklar tutturulur ya, eğer örtüyü kendimiz dikersek artan parçalardan örtüye takım böyle ağırlıklar yapabiliriz...
Bitmiş tahta makaralardan böyle şirin bebekler yapmışlar. Çocuklar için oyuncak olabileceği gibi şirin biblolar olarak bir rafta da güzel durur gibi geliyor bana...
Aslında bu siteyi gezin, çok güzel geridönüşüm ciciler var.
Sıkıldığımız, eskimiş çerçeveleri veya kalın bir mukavvadan kestiğimiz çerçeve kalıbını kumaşla ve kurdelelerle süsleyip ön tarafına minik magnet benzeri süsler koyarak, yeni şipşirin bir çerçeve elde edebiliriz...
30 Aralık 2009 Çarşamba
Yeni Elişlerim
Sehpa örtülerime uygun dekorasyon aksesuarları diyordum ya, yaptım işte birşeyler.
Depremden sağ kalan iki adet kadeh siyah dantelle kuşaklanıp taşlı pullarla süslendi ve içine kokulu kuru çiçekler kondu.
Üç boy tahta çanaklar da örtü desenlerine benzer desenlerle boyandı, içine mumlar kondu.
Bu arada akşam tv karşısı işim olan küçük battaniyemin ipleri yetmedi, birer çile almıştım altı renk, birer çile daha almam lazım. Artık aşağıya inince alırım.
Onun yerine yeni bir şile bezi işlemeye başladım. Desenini internette bir müzayede kataloğunda bulduğum eski bir türk işinden çıkarmıştım.
Havalar sertleşince geçen sene anacığımın ördüğü panço ve önden cepli şalımı çıkardım ortaya. Kalan yünlerden örüldü ikisi de. Modellerini paylaşayım dedim sizlerle.
2009 da herşey bir garip
Bugün şöyle yürüyüşe çıktım, dışarıda hava serin ama bahar gibi güneşli...
Dağlar sonbaharın renklerinde takılı kalmış, deniz gökyüzünün
renkleri altında sakin.
Sonbahar çiçekleri arasından 2009 a hoşçakal diyorum. Umarım 2010 huzur ve barışı getirir.
Oysa geçen sene tam bugün 35-40 cm. kar vardı ve heryerden kalın buzlar sarkıyordu. Havalar bir tuhaf gidiyor, meyva sebze zamanları şaşacak artık, yazık olmasın da emeklerime...
Çöp atmaya dışarı çıktım, Bıdık kapıda dönüşümü bekliyor heyecanla, gözünü ayırmıyor, gitmemden korkuyor benim miniğim. Çıkmışken sağa sola bir baktım, kimseler yok ortada, zaten burada devamlı oturan çok az. Yukardaki eve hafta sonları ve yazın gelirler, karşımızda yerliler var ama görüşmüyoruz birtakım olaylar nedeniyle. Sola doğru yeni yapılan evde tiyatro sanatçısı Nejat Birecik oturuyor, oda devamlı değil. Yan komşum genelde burada, yeni heves çiftlik kuruyor, serada kurdu, yardımcıları da var, ne güzel...
Rüzgar arasıra yokluyor serin serin, üşür gibi oldum, eve giriyorum. Kapıdaki süsümü tanıdınız değil mi? Paylaşmıştım daha önce. Eskisi çeşmenin orada duruyor, kurudu çiçekleri, bahara süslenecek o da...
Dağlar sonbaharın renklerinde takılı kalmış, deniz gökyüzünün
renkleri altında sakin.
Sonbahar çiçekleri arasından 2009 a hoşçakal diyorum. Umarım 2010 huzur ve barışı getirir.
Oysa geçen sene tam bugün 35-40 cm. kar vardı ve heryerden kalın buzlar sarkıyordu. Havalar bir tuhaf gidiyor, meyva sebze zamanları şaşacak artık, yazık olmasın da emeklerime...
Çöp atmaya dışarı çıktım, Bıdık kapıda dönüşümü bekliyor heyecanla, gözünü ayırmıyor, gitmemden korkuyor benim miniğim. Çıkmışken sağa sola bir baktım, kimseler yok ortada, zaten burada devamlı oturan çok az. Yukardaki eve hafta sonları ve yazın gelirler, karşımızda yerliler var ama görüşmüyoruz birtakım olaylar nedeniyle. Sola doğru yeni yapılan evde tiyatro sanatçısı Nejat Birecik oturuyor, oda devamlı değil. Yan komşum genelde burada, yeni heves çiftlik kuruyor, serada kurdu, yardımcıları da var, ne güzel...
Rüzgar arasıra yokluyor serin serin, üşür gibi oldum, eve giriyorum. Kapıdaki süsümü tanıdınız değil mi? Paylaşmıştım daha önce. Eskisi çeşmenin orada duruyor, kurudu çiçekleri, bahara süslenecek o da...
2010 MUTLU GELSİN....
28 Aralık 2009 Pazartesi
Salonum için yeni örtüler
Dün hobi odamda bekleyen işlerime bir gözattım.
Biryerlerde beğendiğim bir dantel modelini annemin eline tutuşturup ördürmüştüm, aradan bayağı zaman geçti. Bizim evde her işte olduğu gibi elişlerinde de iş bölümü var. Örgü ve danteller genelde anneme ait :)) Ördürdüğüm dantel kumaşa monte edilecekti, dantel örtüleri öyle yalın kullanmayı pek sevmiyorum, kumaşla birlikte daha hoşuma gidiyor.
Annem sorup duruyordu ne zaman yapacaksın diye, bari onu dikeyim dedim.
Oturdum kumaş dolabımın önüne, dantel koyu bej, ona uygun bir kumaş buldum. Bu kumaşı 1996 yılında Bursa 'da çalışırken, bir ipekli kumaş fabrikasının parça kumaş reyonundan inanılmaz ucuza almıştım, bu ve daha birkaç çeşit kumaş, öylesine ucuzlardı ki... Altına da astarlık beyaz kumaş buldum, BİRZAMANlarki evimin perdeleriydi, saten gibi bir beyaz kumaş.
Orta sehpa için büyükçe birtane, iki küçük komidin için daha ufak, iki ucu sivri gelen üçlü takım yaptım. Küçük olanların birer ucuna üçer tane motif diktim.
Artan kumaştan fiskos masasına da bir örtü diktim, onun kenarına dantel baktım, rengi uyan ama oldukça uzun gelen örülmüş dantellerim vardı, onlara kıyamadım. Kurdele kutularıma el attım ve annemin taa 1965-66 yıllarında, biz İstanbul Teşvikiye'de otururken, teyzemle beraber her cumartesi gittikleri o zamanların meşhur Beşiktaş pazarından çok ucuz bulup aldığı siyah danteli buldum ve onu diktim. Ne sağlam dantelmiş değil mi 44 senelik :))
Şimdi bu örtüler salonda yerlerini alacak, bahanesiyle salonda biraz eşyaların yerini değiştireceğim.
Sonra bu örtülerin üzerine konacak dekorasyon objeleri örtülerle uyuşmalı. Bakalım onları uydurmak için neler yapacağım. Bekleyin ve görün...
Biryerlerde beğendiğim bir dantel modelini annemin eline tutuşturup ördürmüştüm, aradan bayağı zaman geçti. Bizim evde her işte olduğu gibi elişlerinde de iş bölümü var. Örgü ve danteller genelde anneme ait :)) Ördürdüğüm dantel kumaşa monte edilecekti, dantel örtüleri öyle yalın kullanmayı pek sevmiyorum, kumaşla birlikte daha hoşuma gidiyor.
Annem sorup duruyordu ne zaman yapacaksın diye, bari onu dikeyim dedim.
Oturdum kumaş dolabımın önüne, dantel koyu bej, ona uygun bir kumaş buldum. Bu kumaşı 1996 yılında Bursa 'da çalışırken, bir ipekli kumaş fabrikasının parça kumaş reyonundan inanılmaz ucuza almıştım, bu ve daha birkaç çeşit kumaş, öylesine ucuzlardı ki... Altına da astarlık beyaz kumaş buldum, BİRZAMANlarki evimin perdeleriydi, saten gibi bir beyaz kumaş.
Orta sehpa için büyükçe birtane, iki küçük komidin için daha ufak, iki ucu sivri gelen üçlü takım yaptım. Küçük olanların birer ucuna üçer tane motif diktim.
Artan kumaştan fiskos masasına da bir örtü diktim, onun kenarına dantel baktım, rengi uyan ama oldukça uzun gelen örülmüş dantellerim vardı, onlara kıyamadım. Kurdele kutularıma el attım ve annemin taa 1965-66 yıllarında, biz İstanbul Teşvikiye'de otururken, teyzemle beraber her cumartesi gittikleri o zamanların meşhur Beşiktaş pazarından çok ucuz bulup aldığı siyah danteli buldum ve onu diktim. Ne sağlam dantelmiş değil mi 44 senelik :))
Şimdi bu örtüler salonda yerlerini alacak, bahanesiyle salonda biraz eşyaların yerini değiştireceğim.
Sonra bu örtülerin üzerine konacak dekorasyon objeleri örtülerle uyuşmalı. Bakalım onları uydurmak için neler yapacağım. Bekleyin ve görün...
26 Aralık 2009 Cumartesi
Gene İnternette Keşifteyim
25 Aralık 2009 Cuma
Netten Bugünkü Ganimetler
Örgü sevenler için bir duvar süsü :))
Bu sevimli kediden yapmak isterseniz, yapım aşamaları ve şemaları içeren .pdf dosyasını indirebilirsiniz.
Gene fırtına çıktı, gittikçe şiddetleniyor, her an elektrikler kesilebilir :((
24 Aralık 2009 Perşembe
Bir garip İnsanoğluyuz vesselam:))
Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?
Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye`yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?
Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene 'öğretmenim' diye seslenirken 6. sınıfta bir anda 'hocam' diye seslenmeye başlar?
Neden sınavlarda '3 yanlış bir doğruyu götürür' şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; '3 doğruyu bil, bir doğru da bizden' gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya '10 dakika sonra dönücem' yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor( 5 milyon eksik anketimize göre )
Düğünlerde neden 'Dom dom kurşunu' ile göbek atılmaktadır? 'Bir avcı vurdur beni, bin avcı yedi beni' gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?
Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)
Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe neden 'indi-bindi' olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?
Bir programı bilgisayarımıza kurarken neden 'kabul ediyorum' ya da 'kabul etmiyorum' seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp programı aldıktan sonra 'kabul etmiyorum' seçeneğini işaretleyen saf kişiler mevcut mudur?
Bulmacalarda neden boru sesinin karşılığı hep 'ti' dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç 'ti' diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
Neden ilanlarda 'doktordan temiz araba' şeklinde yazılır? Hipokrat yemininde 'arabamı temiz kullanacağım' diye bir madde mi vardır
Yaşamdan Birkaç Güzel Söz
Yaşlanmadan,Gençliğin, Yokluk Görmeden,Varlığın Hasta Olmadan Sıhhatin Kıymeti Bilinmez
Öleceğiz Birgün Gömecekler, Birkaç Gün Övecekler,
Öleceğiz Birgün Gömecekler, Birkaç Gün Övecekler,
Kalan Malını Bölecekler, (Memnun Kalmayıp Sövecekler)
Kamil Olan Odurki Heryerde Kurmalı Eser Eseri Olmayanın Yerinde Yeller Eser ..!
Her İnsan Hacı Olmaz Gitmekle Mekkeye, Her Eşşekk Derviş Olmaz Kum Çekmeyle tekkeye
Kamil Olan Odurki Heryerde Kurmalı Eser Eseri Olmayanın Yerinde Yeller Eser ..!
Her İnsan Hacı Olmaz Gitmekle Mekkeye, Her Eşşekk Derviş Olmaz Kum Çekmeyle tekkeye
Saygının Olduğu Yerde Sevgi, Sevginin Olduğu Yerde Saygı Vardır
İçki Delikanlıyı Susturur,
Korkağı Konuşturur
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir...
Ve, her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin.
Bunu da öğrenmelisin:
Sevdiğin kadar sevilirsin!"...
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir...
Ve, her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin.
Bunu da öğrenmelisin:
Sevdiğin kadar sevilirsin!"...
23 Aralık 2009 Çarşamba
Geçen haftadan bugüne....
Bakın geçen hafta nelere başladım ve bugün tamamladım....
Goblenim bitince, tv karşısı işi olarak tığ ile küçük battaniyeye başladım. Önce birkaç desen denedim ve bu desende karar kıldım. Altı renkten oluşacak.
Bu biblolar bana yıllar öncesinden hediye. Yıkanmaktan boyaları gitmiş.
Kozalaklar ise eski bir kanaviçe kasnağına yapıştırdığım duvar süsüydü, fırtına ile parçalanmış.
Yenilenmek üzere dizildiler, sıraya girdiler. Taaa 1985 ten kalma seramik boyalarım hala iş görüyor biraz bezir yağı ilavesiyle.
Boyandılar, kurumak üzere istirahate çekildiler.
Kozalaklar silikon ile tekrardan kasnağa dizildiler, aralarına yapma çam dalları girdi, bir zamanlar saksılarımı süsleyen mantarlar dolaptan çıkıp aralarında yerlerini aldılar, bir hediye ile gelen kırmızı fiyonkta eklenince boyaları kuruyup yenilenmiş biblolarla poz verdiler...
Merserize yünlerin ortalarından çıkan kalın ruloları tabii ki saklamıştım. Bir sürü olmuş.
Onlardan üç tanesini kaptım ve bakın ne yaptım.
Önce kağıtla kapladım, üzerine kalp şeklindeki boncuk pullardan yapıştırdım, sonra da bardak altına benzer plastik birşeyler buldum bodrumda, tam da üç taneydi, onları da altına silikonla yapıştırdım, işte sonuç....
Goblenim bitince, tv karşısı işi olarak tığ ile küçük battaniyeye başladım. Önce birkaç desen denedim ve bu desende karar kıldım. Altı renkten oluşacak.
Bu biblolar bana yıllar öncesinden hediye. Yıkanmaktan boyaları gitmiş.
Kozalaklar ise eski bir kanaviçe kasnağına yapıştırdığım duvar süsüydü, fırtına ile parçalanmış.
Yenilenmek üzere dizildiler, sıraya girdiler. Taaa 1985 ten kalma seramik boyalarım hala iş görüyor biraz bezir yağı ilavesiyle.
Boyandılar, kurumak üzere istirahate çekildiler.
Kozalaklar silikon ile tekrardan kasnağa dizildiler, aralarına yapma çam dalları girdi, bir zamanlar saksılarımı süsleyen mantarlar dolaptan çıkıp aralarında yerlerini aldılar, bir hediye ile gelen kırmızı fiyonkta eklenince boyaları kuruyup yenilenmiş biblolarla poz verdiler...
Merserize yünlerin ortalarından çıkan kalın ruloları tabii ki saklamıştım. Bir sürü olmuş.
Onlardan üç tanesini kaptım ve bakın ne yaptım.
Önce kağıtla kapladım, üzerine kalp şeklindeki boncuk pullardan yapıştırdım, sonra da bardak altına benzer plastik birşeyler buldum bodrumda, tam da üç taneydi, onları da altına silikonla yapıştırdım, işte sonuç....
Kıssadan Hisseler- Anlayana...................
Avrupa'nın ünlü sanat merkezilerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok hos bir tablo görür.
Tablonun bedeli oldukça yüksektir. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider.
Sanslıdır, tablo hala satılmamıstır. İçeri girer, tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve;"Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param da bu kadar" der.
Ressam bir süre düsündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. Çocuk paketini alır ve tesekkür ederek çıkar.Mağazada adamın arkadasları da vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar: "Sen ne yaptın, o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar düsük bir rakama sattın?"
Ressam cevap verir: "Evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim, ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kisi bulabilirdim?..."
Sözün Özü: Günümüzde insanlar her seyin fiyatını biliyor, fakat hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar.
Oscar WILDE
.......................................................................
Yaşamın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti. Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü.
Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra , yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalyeden başka evde hiçbir eşyanın olmadığını gördü ve merakla sordu: "Neden hiç eşyanız yok?" dedi. "Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz.. .. Onlar nerede?"
Bilge, bu soruya karşılık olarak kendi bir soru sordu gezgin gence; "Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var, yavrum" dedi. "Peki, senin eşyaların nerede?" Gezgin genç, kendini savunurcasına yanıtladı bu soruyu: "Ama görüyorsunuz.. .. Ben yolcuyum." Ünlü bilge, hak verircesine güldü: "Ben de öyle, yavrum" dedi. "Ben de öyle....."
.....................................................................
HZ.Ali'nin ağabeyi Cafer b. Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti.
Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi.
Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah,yaklaşıp sordu: "Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?" Köle sıkılarak cevap verdi:
– "Işte bu üç parça ekmek."
– "O halde neden kendine hiç ayırmadın?"
– "Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim."
– "Peki sen ne yiyeceksin şimdi?"
– "Oruç tutacağım."
Bunun üzerine, Abdullah b. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi:
"Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum." Cömertliğiyle meşhur Abdullah b.. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve: "Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin" dediklerinde, şu karşılığı verirdi: "Ama o elindeki herşeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını...
22 Aralık 2009 Salı
"İşte Atatürk" Yeni bir Site
Gönüllüler tarafından yıllarca süren ve sürmekte olan çok kapsamlı bir çalışma neticesinde Sevgili Ata'mıza ait yeni bir site kurulmuş. Siteye bilgi yüklemeleri halen devam etmekteymiş, söylendiğine göre bittiğinde daha önce yapılmamış en büyük bilgi portalı olacakmış.
Arama motorlarında öne çıkması için tıklanma sayısının yükselmesi gerekiyor.
Bu nedenle, lütfen aşağıdaki adresi tıklayın, siteyi şöyle bir gezip tüm dostlarınıza siteyi tavsiye edin .
İnternette neler buldum, neler
Polarları düğümleyerek atkı, battaniye görmüştük, şimdide bir çaydanlık kılıfı yapılmış. Dikiş olmayınca iş kolay :))
Bu bebek elbiseli panoya bayıldım, örtü olarakta yapılabilir. Parça kumaşlardan çeşit çeşit elbiseler, elde kalmış su taşları, kurdeleler ile yapılacak, çok sevdiiim.
İlk bakışta hoşuma giden bu avizeyi kafamda hemen imal ettim geridönüşüm ile :))
Kum, un elemekte kullanılan iki boy elek aldım, kasnaklarını çıkardım, tahta boncuklarım var kapı süsü ama solmuşlar, onları boyaya batırdım çıkardım, büyük boncukları da pinpon topundan yaptım, geri kalanlarıda bir şekilde çözerim.
Deniz kabuklarından tasarlanmış böyle bir köşe yapmak isteyenler için detaylar linkte...
Tığ işi sevenler için değişik yemek servisi modeli...
Biri desenli, biri düz polarlar kenarlarından düğümlenmiş ve çift taraflı kullanılabilir iki katlı sıcacık bir battaniye olmuşlar.
21 Aralık 2009 Pazartesi
Neler oldu Neler
Önceki gece saat 10 sıralarında fırtına çıktı. Elektrikler bir iniyor bir çıkıyordu, 10marifete yorum yazarken demiştim heran elektrik kesilebilir diye, elektrikler tam olarak kesilmeden iniş çıkışları ayarlamaktan yorulan güç kaynağım pes etti.
Fırtına hızını arttırdı, birara yağmur yağdı, gittim yattım... Fırtına sabaha kadar devam etti, arada yağmurda tabii. Sabah, yani dün sabah fırtına hızını daha da arttırdı, elektrikler kesildi erken saatlerde. Rüzgar eve bir vuruyor, ev titriyor, öylesine şiddetli. Elektrik telleri birkaç yerde kopmuş tabii, fırtına devam ettiği için gelemiyorlar da, bilgisayarsız kaldıııım :(
Ne yapayım, oturdum hobi odamda biraz işler yaptım, bitince göstereceğim, boyalarımla oynuyorum. Yaptıklarımı kurumaya bıraktım. Bu arada akşam oldu, fırtına aynen devam, ev titremeye devam, elektrik yok tabii. Gece biraz olsun dindi fırtına. Annemle okey oynadık, yenildiiiim :(
Annem yattıktan sonra gene hobi odamda oyalandım.
Salona astığım kuşlarım vardı ya, onlardan bir tanesi dolabın bir köşesinde kalmış. Onu biraz daha süsleyip anahtarlık yaptım. Kokoş kuş oldu :)
Vitamin tabletlerinin kutularından bir tanesini paket kağıdı ile kapladım, minik bir su taşı ile süsledim, kapağını boyadım, tığ kutusu yaptım :)
Arkadaşım Nur'un hediye ettiği piknik sepetini ben iplik sepeti yapmıştım, goblenim bitince işi biten ipliklerimi yerleştirdim. Soldakiler 8 numara goblen-kanaviçe ipliklerim, sağdakiler 12 numara şile bezi işlemede kullandığım ipliklerim.
Bu arada, sürpriz yumurtaları ben iğne kutusu olarak kullanıyorum, resim bulanık çıktı ama fikir vermek için koydum gene de. Birinde kanaviçe iğnelerim, birinde şile bezinde kullandığım daha küçük ve ucu küt iğnelerim var.
Sonra da yattım, kitap okudum.
Sabah kalktığımda heryer bembeyazdı, fırtına dinmiş, oooh sessizlik...
Elektrik ancak bugün saat 17.42 de geldi. Oh nihayet bilgisayarıma kavuştummmmm :))
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)