Hemen alınan bir kitap işte :))
"Aşk İle Örülü Hikayeler"
Kapağında da güzelim yünler...
Al beni... al beni.... demiyor mu :))
Aslında bu kitabın okunma sırası daha gelmemişti ama baktım motif etkinliği yapanlar aynı zamanda okuma etkinliği de yapıyorlar, sıradaki kitap ta bu, e bende de var dedim, başladım ... ve bitirdim :))
Güzeldi... Romantikti... Pek sevdiiim :))
İşte 5 hikayenin tanıtımının olduğu arka kapak ...
26 Mayıs 2016 Perşembe
25 Mayıs 2016 Çarşamba
İnsan Huzurunu Kendi Yaratır... Diyorum... :)
Huzurumu bozacak kişilerden uzak olmaya, olaylardan uzak durmaya, fazla düşünmemeye çalışıyorum...
Çünkü sağlığım için, özellikle şu sıralarda en önemli ilaç "huzur" ...
İşte huzur duyduğum güncel alışkanlıklarımızdan biri...
"Sabah kahvemiz"
Ben emekli olduğumdan beri annemle bu alışkanlığımız devam ediyor :)
Ve tabii Bıdıkta dahil bu keyfe, onsuz keyif olur mu :))
Herkese huzur dolu günler diliyorum, kucak dolusu sevgilerle birlikte :)
Çünkü sağlığım için, özellikle şu sıralarda en önemli ilaç "huzur" ...
İşte huzur duyduğum güncel alışkanlıklarımızdan biri...
"Sabah kahvemiz"
Ben emekli olduğumdan beri annemle bu alışkanlığımız devam ediyor :)
Ve tabii Bıdıkta dahil bu keyfe, onsuz keyif olur mu :))
Herkese huzur dolu günler diliyorum, kucak dolusu sevgilerle birlikte :)
23 Mayıs 2016 Pazartesi
Gene Ara Verdim Değil mi :(
Ama naapim, elimde değil... :(
Eskisi gibi yetişemiyorum :(
Eskiden gece saat 2 lere 3 lere kadar oturuyordum, şimdilerde saat 7-7,5 ta şarjım bitiyor, uzanmak zorunda kalıyorum :(
Halbuki önceleri düzenli yayın yapar, yorumlara cevap verir, blogları dolaşır, yorumlar yapardım :(
Neyse...
Biliyorum idare ediyorsunuz beni, yorumlarınıza cevap yazamazsam da, bloglarınızı ziyaret edemesem de beni terketmiyorsunuz :)
Seviyorum sizleri :))
Neler yaptım bu arada....
17 sinde PET/BT çekimim vardı Acıbadem Kocaeli'de...
18 inde onkologum ile görüşme...
Malum, çekimden bir hafta öncesinden başlıyor stresim, görüşme sabahı son haddinde oluyor...
Haberler iyi... tümör görünmüyor artık... umarım tamamen terketmiştir beni... ilaç vermeye son verdi doktorum, 2 aylık tomografi kontrollerine geçtik... hayırlısı diyelim :)
Alice Taylor'un "Nehrin Karşı Kıyısı"nı bitirdim...
Okuduğum ilk kitabı "Evin Hanımı"nın devamıymış meğer :)
Önce "Evin Hanımı"nın tanıtım yazısı...
"Ansızın gerçekleşen bir kaza ve ölen bir baba…
Koca çiftlikle nasıl baş edeceklerini bilemeyen çocuklar…
Satılık bir çiftlik…
Küçük bir kasabada birbirine düşman iki ailenin nesiller süren mücadelesi…
Kilise pederine rağmen yapılabilen bir okul… "
Ve... "Nehrin Karşı Kıyısı"
"Zafer intikamın dikenli yolundan geçer Mossgrove çiftliğinde sular durulmuyor. Zorluklarla mücadele etmek için güçlü olmak gerektiğini öğrenen Martha Phelan’ın en son istediği şey, oğlu Peter’la karşı karşıya gelmektir. Öte yandan planlarını gerçekleştirmek için de riske girmek zorundadır. Ancak bu sorunlarla uğraşırken, kendisinin ve ailesinin canını yakacak büyük tehlikeden habersizdir Nehrin karşısında onu bekleyen bir fırtına vardır. Ya bu fırtınada kaybolacak ya da ondan kurtulmanın bir yolunu bulacaktır."
Ve sonraki kitabım...
Rachel Gibson "Her Güne Bir Öpücük"
Meğer bu kitap ta daha geçenlerde okuduğum "Yoksa Hala Bekar mısın"ın devamıymış :))
Neyse ki sıradan okumuşum :))
Önceden de dediğim gibi Rachel Gibson kitaplarını seviyorum, eğlenceli ve sürükleyici oluyor :)
Ve işte tanıtım yazısı...
"Miami’de barmaid olarak çalışan Stella Leon’un hayatı, Beau Junger ile karşılaşınca altüst olur. İşini ve evini terk etmek zorunda kalması sorunun sadece küçük bir parçasıdır. Hayatı bir mafya üyesi tarafından tehdit edilmektedir ve onu koruyacak tek kişi Beau’dur.
Beau Junger sadece işini yapıyor ve Stella ile kısa bir görüşme planlıyordur ancak verdiği yanlış karar ona pahalıya patlayacaktır. Yalnızlığı seven, özellikle kadınlardan uzak duran Beau, artık Stella’yı canı pahasına korumalıdır. Hem de her gün… İçinde bulundukları tehlikeli durum bile aralarında oluşan çekime engel olamaz. Bir süre sonra Beau’nun Stella’yı korumak zorunda kaldığı tek kişi peşindeki mafya üyesi olmaz. Artık onu kendisinden de korumak zorundadır. Hem de her gün…"
Elişi üretiminde ilerleyen birşey yok maalesef :(
Kırkyama örtümün elde yorganlamasını yapmaktayım ama geçtiğimiz hafta hiç elime alamadım :(
Belki bugün biraz dürtüklerim :)
Hafta sonu gene buluttan nem kapmıştım herhalde, cuma günü sahile inip keyif yaptım ya...
Cumartesi sabah başlayan mide-barsak problemi pazar sabahına kadar süründürdü beni :(
Ancak bugün kalkabildim ve anamın özlediği sabah kahvesi keyfini yapabildik :))
Gene kızdırdım O'nu, benim surata bakın bir de Onunki'ne :))
Ve... Havanın kasvetine inat, neşe içindeki bir demet çiçeğimiz :)
Bir cins begonyaymış bunlar, yumru köklü... Seneye ayırsam mı acaba ikişer ikişer...
İşte böyleeeee... şimdi... yemek zamanı :)
Eskisi gibi yetişemiyorum :(
Eskiden gece saat 2 lere 3 lere kadar oturuyordum, şimdilerde saat 7-7,5 ta şarjım bitiyor, uzanmak zorunda kalıyorum :(
Halbuki önceleri düzenli yayın yapar, yorumlara cevap verir, blogları dolaşır, yorumlar yapardım :(
Neyse...
Biliyorum idare ediyorsunuz beni, yorumlarınıza cevap yazamazsam da, bloglarınızı ziyaret edemesem de beni terketmiyorsunuz :)
Seviyorum sizleri :))
Neler yaptım bu arada....
17 sinde PET/BT çekimim vardı Acıbadem Kocaeli'de...
18 inde onkologum ile görüşme...
Malum, çekimden bir hafta öncesinden başlıyor stresim, görüşme sabahı son haddinde oluyor...
Haberler iyi... tümör görünmüyor artık... umarım tamamen terketmiştir beni... ilaç vermeye son verdi doktorum, 2 aylık tomografi kontrollerine geçtik... hayırlısı diyelim :)
Alice Taylor'un "Nehrin Karşı Kıyısı"nı bitirdim...
Okuduğum ilk kitabı "Evin Hanımı"nın devamıymış meğer :)
Önce "Evin Hanımı"nın tanıtım yazısı...
"Ansızın gerçekleşen bir kaza ve ölen bir baba…
Koca çiftlikle nasıl baş edeceklerini bilemeyen çocuklar…
Satılık bir çiftlik…
Küçük bir kasabada birbirine düşman iki ailenin nesiller süren mücadelesi…
Kilise pederine rağmen yapılabilen bir okul… "
Ve... "Nehrin Karşı Kıyısı"
"Zafer intikamın dikenli yolundan geçer Mossgrove çiftliğinde sular durulmuyor. Zorluklarla mücadele etmek için güçlü olmak gerektiğini öğrenen Martha Phelan’ın en son istediği şey, oğlu Peter’la karşı karşıya gelmektir. Öte yandan planlarını gerçekleştirmek için de riske girmek zorundadır. Ancak bu sorunlarla uğraşırken, kendisinin ve ailesinin canını yakacak büyük tehlikeden habersizdir Nehrin karşısında onu bekleyen bir fırtına vardır. Ya bu fırtınada kaybolacak ya da ondan kurtulmanın bir yolunu bulacaktır."
Ve sonraki kitabım...
Rachel Gibson "Her Güne Bir Öpücük"
Meğer bu kitap ta daha geçenlerde okuduğum "Yoksa Hala Bekar mısın"ın devamıymış :))
Neyse ki sıradan okumuşum :))
Önceden de dediğim gibi Rachel Gibson kitaplarını seviyorum, eğlenceli ve sürükleyici oluyor :)
Ve işte tanıtım yazısı...
"Miami’de barmaid olarak çalışan Stella Leon’un hayatı, Beau Junger ile karşılaşınca altüst olur. İşini ve evini terk etmek zorunda kalması sorunun sadece küçük bir parçasıdır. Hayatı bir mafya üyesi tarafından tehdit edilmektedir ve onu koruyacak tek kişi Beau’dur.
Beau Junger sadece işini yapıyor ve Stella ile kısa bir görüşme planlıyordur ancak verdiği yanlış karar ona pahalıya patlayacaktır. Yalnızlığı seven, özellikle kadınlardan uzak duran Beau, artık Stella’yı canı pahasına korumalıdır. Hem de her gün… İçinde bulundukları tehlikeli durum bile aralarında oluşan çekime engel olamaz. Bir süre sonra Beau’nun Stella’yı korumak zorunda kaldığı tek kişi peşindeki mafya üyesi olmaz. Artık onu kendisinden de korumak zorundadır. Hem de her gün…"
Elişi üretiminde ilerleyen birşey yok maalesef :(
Kırkyama örtümün elde yorganlamasını yapmaktayım ama geçtiğimiz hafta hiç elime alamadım :(
Belki bugün biraz dürtüklerim :)
Hafta sonu gene buluttan nem kapmıştım herhalde, cuma günü sahile inip keyif yaptım ya...
Cumartesi sabah başlayan mide-barsak problemi pazar sabahına kadar süründürdü beni :(
Ancak bugün kalkabildim ve anamın özlediği sabah kahvesi keyfini yapabildik :))
Gene kızdırdım O'nu, benim surata bakın bir de Onunki'ne :))
Ve... Havanın kasvetine inat, neşe içindeki bir demet çiçeğimiz :)
Bir cins begonyaymış bunlar, yumru köklü... Seneye ayırsam mı acaba ikişer ikişer...
İşte böyleeeee... şimdi... yemek zamanı :)
18 Mayıs 2016 Çarşamba
14 Mayıs 2016 Cumartesi
2 Kitap....
Ann Leary'nin "Yalnız Bir Evin Kahkahası" nı okudum, daha doğrusu okumaya çalıştım...
Sıkıcı geldi bana, olay yok, merak edebileceğim birşey yok, sadece anlatım var...Ara ara atladım bile :(
Tanıtım yazısı güzel gelmişti oysa :(
"Çocukluğundan beri küçük bir kasabada yaşayan Hildy Good, kasaba sakinleriyle ilgili her şeyi bilmesiyle ünlüdür, ayrıca yetenekleri sadece bununla da sınırlı değildir: O başarılı bir emlakçı, bir anne ve büyükannedir! Üstelik her günü ayrı bir heyecan fırtınasıyla geçer. Ancak, kızları çok içtiğini söyleyerek onu rehabilitasyona yolladığından beri geceleri kendini biraz yalnız hisseder. Neyse ki artık içkiyi bırakmıştır… Yani neredeyse.
Kendisini yalnız ve boş yere cezalandırılmış gibi hisseden Hildy, kasabaya yeni taşınan zengin Rebecca McAllister’la arkadaş olur ve onun sayesinde yeniden hayatın bir parçası olduğunu hissetmeye başlar. Bu ikili, biraz dedikodu yaparak, biraz da içerek kaygılarını unutmaya çalışır. Tabii bu, aralarındaki sırlardan sadece bir tanesidir, diğeri ise tüm kasabayı ve bazı insanların hayatlarını altüst edecek kadar büyüktür."
Ama kitabın başındaki söz çok hoşuma gitti...
“ Her ev, sahibinin hikayesini anlatır.”
Bence çok doğru, ya sizce ?
Ve... Dün akşam 8,5 ta başlayıp 4 saatte bitirdiğim kitap...
Juliette Sobanet'ten "Siyah Kar"...
Bırakamadım elimden, kime ne olduğunu, kimin kim olduğunu o kadar merak ettim ki :)
Hatta isimleri karıştırıp arada bir başlara bile döndüm :)) Bir de böyle bir sorunum var, isimleri unutuyorum, kitaplarda da, gerçek hayatta da :))
Tanıtım yazısı aslında o kadar da çekici gelmemişti...
"“Son bir kez daha gördüm karlar arasındaki yüzünü. Bu kez konuşmadı. Menekşe gözleri her şeyi açıklıyordu. Çok geç kaldın diyordu sanki. Çok geç kaldın.” İkizlerin birbirini hissettikleri söylenir. Tıpkı gazeteci Jillian Chambord’un, korkunç bir rüyadan karlı sabaha uyandığında ikizi Isla’nın başının dertte olduğunu hissettiği gibi. Yollarını ayırdıktan altı sene sonra Samuel Kelly’nin dedektif olarak Jillian’ın karşısına çıkması iyiye işaret değildir. İkizi Isla, iki genç kızla birlikte İsviçre’den Paris’e giden gece yarısı ekspresinden kaçırılmıştır.
Jillian, acı bir geçmişi paylaştığı ikizini bulmaya çalışırken, Yılbaşı Arifesi’nde tarihin yeniden yaşandığını keşfeder. Çünkü 1937 yılında Isla gibi başka bir genç kız iki kişiyle birlikte aynı trenden kaçırılmıştır. Jillian ve Samuel, olayı çözmek için gece yarısında Doğu Ekspresi treninde yolculuk ettiklerinde kendilerini çok farklı bir durumda bulurlar. Onlar artık 1937 yılındadır… Jillian bu zorlu yolculukta ikizini kurtarmaya çalışırken, Samuel’e olan hislerini dizginleyebilecek midir? Dahası artık onlar için bir gelecek var mıdır?"
Sıkıcı geldi bana, olay yok, merak edebileceğim birşey yok, sadece anlatım var...Ara ara atladım bile :(
Tanıtım yazısı güzel gelmişti oysa :(
"Çocukluğundan beri küçük bir kasabada yaşayan Hildy Good, kasaba sakinleriyle ilgili her şeyi bilmesiyle ünlüdür, ayrıca yetenekleri sadece bununla da sınırlı değildir: O başarılı bir emlakçı, bir anne ve büyükannedir! Üstelik her günü ayrı bir heyecan fırtınasıyla geçer. Ancak, kızları çok içtiğini söyleyerek onu rehabilitasyona yolladığından beri geceleri kendini biraz yalnız hisseder. Neyse ki artık içkiyi bırakmıştır… Yani neredeyse.
Kendisini yalnız ve boş yere cezalandırılmış gibi hisseden Hildy, kasabaya yeni taşınan zengin Rebecca McAllister’la arkadaş olur ve onun sayesinde yeniden hayatın bir parçası olduğunu hissetmeye başlar. Bu ikili, biraz dedikodu yaparak, biraz da içerek kaygılarını unutmaya çalışır. Tabii bu, aralarındaki sırlardan sadece bir tanesidir, diğeri ise tüm kasabayı ve bazı insanların hayatlarını altüst edecek kadar büyüktür."
“ Her ev, sahibinin hikayesini anlatır.”
Bence çok doğru, ya sizce ?
Ve... Dün akşam 8,5 ta başlayıp 4 saatte bitirdiğim kitap...
Juliette Sobanet'ten "Siyah Kar"...
Bırakamadım elimden, kime ne olduğunu, kimin kim olduğunu o kadar merak ettim ki :)
Hatta isimleri karıştırıp arada bir başlara bile döndüm :)) Bir de böyle bir sorunum var, isimleri unutuyorum, kitaplarda da, gerçek hayatta da :))
Tanıtım yazısı aslında o kadar da çekici gelmemişti...
"“Son bir kez daha gördüm karlar arasındaki yüzünü. Bu kez konuşmadı. Menekşe gözleri her şeyi açıklıyordu. Çok geç kaldın diyordu sanki. Çok geç kaldın.” İkizlerin birbirini hissettikleri söylenir. Tıpkı gazeteci Jillian Chambord’un, korkunç bir rüyadan karlı sabaha uyandığında ikizi Isla’nın başının dertte olduğunu hissettiği gibi. Yollarını ayırdıktan altı sene sonra Samuel Kelly’nin dedektif olarak Jillian’ın karşısına çıkması iyiye işaret değildir. İkizi Isla, iki genç kızla birlikte İsviçre’den Paris’e giden gece yarısı ekspresinden kaçırılmıştır.
Jillian, acı bir geçmişi paylaştığı ikizini bulmaya çalışırken, Yılbaşı Arifesi’nde tarihin yeniden yaşandığını keşfeder. Çünkü 1937 yılında Isla gibi başka bir genç kız iki kişiyle birlikte aynı trenden kaçırılmıştır. Jillian ve Samuel, olayı çözmek için gece yarısında Doğu Ekspresi treninde yolculuk ettiklerinde kendilerini çok farklı bir durumda bulurlar. Onlar artık 1937 yılındadır… Jillian bu zorlu yolculukta ikizini kurtarmaya çalışırken, Samuel’e olan hislerini dizginleyebilecek midir? Dahası artık onlar için bir gelecek var mıdır?"
13 Mayıs 2016 Cuma
Yorganlıyorum :)
12 Mayıs 2016 Perşembe
Bazen.....
Bazen o kadar basit birşey aklıma gelmiyor ki... şaşıyorum kendime :))
Hani herşeyin pratik yolunu bulurdum ben ?
Bunca zamandır nasıl aklıma gelmedi yahu bu yöntem :))
Naylon torbaya birşeyler doldurmam gerektiğinde çektiğim zorluklardan bahsediyorum...
Torbayı mı tutayım, torbaya dolduracağım herneyse onun olduğu kabı mı tutayım... zorlanıyordum... da basit bir çözüm bu kadar mı geç gelir insanın aklına yaaaa :(
Al torbayı, ağzı geniş derin bir kaba geçir, rahat rahat içine ne boşaltacaksan boşalt...
Değil mi ama :))))
İlahi ben yaaaa :)))))
Bu kadar kolaymış aslında :)))))
Bu arada... Biberleri böyle doğrayıp dondurucuya atıyorum, kullanacağım zaman eritmeden çıkarıp yeteri kadarını alıyorum içinden, biraz mıncıklayınca ayrılıyorlar birbirlerinden :)
Hani herşeyin pratik yolunu bulurdum ben ?
Bunca zamandır nasıl aklıma gelmedi yahu bu yöntem :))
Naylon torbaya birşeyler doldurmam gerektiğinde çektiğim zorluklardan bahsediyorum...
Torbayı mı tutayım, torbaya dolduracağım herneyse onun olduğu kabı mı tutayım... zorlanıyordum... da basit bir çözüm bu kadar mı geç gelir insanın aklına yaaaa :(
Al torbayı, ağzı geniş derin bir kaba geçir, rahat rahat içine ne boşaltacaksan boşalt...
Değil mi ama :))))
İlahi ben yaaaa :)))))
Bu kadar kolaymış aslında :)))))
Bu arada... Biberleri böyle doğrayıp dondurucuya atıyorum, kullanacağım zaman eritmeden çıkarıp yeteri kadarını alıyorum içinden, biraz mıncıklayınca ayrılıyorlar birbirlerinden :)
11 Mayıs 2016 Çarşamba
Kalplerle Kafayı Bozan Ben... :))
Kalp figürü... Dayanamıyorum yaaaa :))))
Kırkyama örtümün yorganlamasını da kalplerle yapmaya karar verdim :)
Birkaç tane denedim, fena olmadı...
Ütü ile uçan kalemlerle çiziyordum, ama bendeki kırmızı ve maalesef örtümün kırmızı desenlerinde görünmüyor, ya da benim gözler artık görmüyor :)))))
Bugün siyahını aldım, oturdum, başladım çizmeye...
Bu arada paylaşayım dedim :)
İşteeee... Kalpleeer.... Kalpleeeer :))
Devamı ne zaman onu bilemiyorum :))
Kırkyama örtümün yorganlamasını da kalplerle yapmaya karar verdim :)
Birkaç tane denedim, fena olmadı...
Ütü ile uçan kalemlerle çiziyordum, ama bendeki kırmızı ve maalesef örtümün kırmızı desenlerinde görünmüyor, ya da benim gözler artık görmüyor :)))))
Bugün siyahını aldım, oturdum, başladım çizmeye...
Bu arada paylaşayım dedim :)
İşteeee... Kalpleeer.... Kalpleeeer :))
Devamı ne zaman onu bilemiyorum :))
10 Mayıs 2016 Salı
Ve... Kırkyama Gelişmeleri :)
Kırkyama örtüm tabii ki kalpli kalpli :))
Tüm parçalar elde birleştirildi...
Altına tabaka elyaf konup, astar kumaşı yerleştirildi, teğellendi ...
Astar kumaş üste kıvrılıp önce teğellendi, sonra gene elde bastırıldı...
Yani şu andaki görünüm budur :)
Sıra geldi elde yorganlamaya... Ona da karar verdim nihayet, bilgisayarda deneme yaptım beğendim :)
Ama söylemeyeceğim, bitince sürpriz olsun, gene de fikirlere açığım, yazın olur mu :)
Ve işte benim peşimden ayrılmayan, her gittiğim odaya gelip en keyifli yeri bulup kıvrılan evimin erkeği :))
Bizim evden hepinize kucak dolusu sevgiler :)
Tüm parçalar elde birleştirildi...
Altına tabaka elyaf konup, astar kumaşı yerleştirildi, teğellendi ...
Astar kumaş üste kıvrılıp önce teğellendi, sonra gene elde bastırıldı...
Yani şu andaki görünüm budur :)
Ama söylemeyeceğim, bitince sürpriz olsun, gene de fikirlere açığım, yazın olur mu :)
Ve işte benim peşimden ayrılmayan, her gittiğim odaya gelip en keyifli yeri bulup kıvrılan evimin erkeği :))
Bizim evden hepinize kucak dolusu sevgiler :)
Benim En İyi Dostum Kahvem, Kahve Makinem
İş yerinde gün boyunca motivasyonunuzun yüksek olması gerekiyor. Bir önceki gün geç yatmış olsanız da, sabah çok erken saatte kalkmış olsanız da hatta gün içerisinde pek çok çalışmayı aynı anda yapmanız gerekse de sizden yüksek motivasyon beklenebilir. İşte bu noktada devreye muhteşem kokusu ve muazzam aromasıyla kahve giriyor. Ofislerde ve iş yerlerinde kahvesiz bir gün geçirmek, ıssız bir adaya düşmekle eşdeğer diyebiliriz.
İş Yerinde Güne Türk Kahvesi ile Başlayın
Özellikle sabahları bol köpüklü bir Türk kahvesi ile gün başlamanın keyfi doyumsuzdur. Sabahları güne Türk kahvesi ile başlamanız gün içerisinde de daha keyifli ve daha enerjik hissetmenizi sağlar. Dikkatinizi toplamanız kolaylaşır, çünkü işe konsantre olma sürecinizi hızlandırır. Toplantı bitimi ya da öğle yemeği gibi işe kısa süreli molalar verdiğinizde en iyi dostunuz Türk kahvesi olabilir.
Gün İçerisinde Filtre Kahve ile Kendinizi Yenileyin
Sadece sabahları değil, gün içerisinde de motivasyon desteğiniz hazır. Gün boyunca motivasyonunuzun düştüğünü hissettiğiniz anda filtre kahve ile dikkatinizi yeniden toplayabilirsiniz. Filtre kahve daha az miktarda kafein içeriyor olmasına karşın konsantrasyonunuzu daha hızlı yükseltir. Ayrıca tercihinizi filtre kahveden yana kullandığınızda kendinizi “günde 1 fincan kahve” ile sınırlandırmanız da gerekmiyor. Çünkü filtre kahve size her gün birkaç fincan içebilme ve güne yayabileceğiniz bir keyif yaşama şansını sunuyor. İş yerinde her ihtiyaç duyduğunuzda bir fincan filtre kahve ile kendinizi yenileyebilirsiniz.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
İş Yerinde Güne Türk Kahvesi ile Başlayın
Özellikle sabahları bol köpüklü bir Türk kahvesi ile gün başlamanın keyfi doyumsuzdur. Sabahları güne Türk kahvesi ile başlamanız gün içerisinde de daha keyifli ve daha enerjik hissetmenizi sağlar. Dikkatinizi toplamanız kolaylaşır, çünkü işe konsantre olma sürecinizi hızlandırır. Toplantı bitimi ya da öğle yemeği gibi işe kısa süreli molalar verdiğinizde en iyi dostunuz Türk kahvesi olabilir.
Gün İçerisinde Filtre Kahve ile Kendinizi Yenileyin
Sadece sabahları değil, gün içerisinde de motivasyon desteğiniz hazır. Gün boyunca motivasyonunuzun düştüğünü hissettiğiniz anda filtre kahve ile dikkatinizi yeniden toplayabilirsiniz. Filtre kahve daha az miktarda kafein içeriyor olmasına karşın konsantrasyonunuzu daha hızlı yükseltir. Ayrıca tercihinizi filtre kahveden yana kullandığınızda kendinizi “günde 1 fincan kahve” ile sınırlandırmanız da gerekmiyor. Çünkü filtre kahve size her gün birkaç fincan içebilme ve güne yayabileceğiniz bir keyif yaşama şansını sunuyor. İş yerinde her ihtiyaç duyduğunuzda bir fincan filtre kahve ile kendinizi yenileyebilirsiniz.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
9 Mayıs 2016 Pazartesi
Okunmuş Kitaplar :)
Can sıkıntısı, Ülke sıkıntısı, soğuk algınlığı, kemo yan etkileri, tembellik.... derken bir sürü ara vermişim gene :(
Bu arada boş durmadım tabii...
Kitap okumaya devam...
Kırkyama örtüme devam...
Battaniyemi örmeye devam...
Ve yemek işleri...
Ve çamaşır işleri...
vesaire vesaire ... :))))
Bugünlük okuduğum kitapları paylaşayım...
Rachel Gibson "Yoksa Hala Bekar mısın"
Rachel Gibson'un kitapları da eğlenceli oluyor, seviyorum :)
"Sadece 10.000 kişinin yaşadığı Lovett kasabasında, düğün büyük bir olaydır. Büyük şehirlerden düğüne gelen uzaktaki akrabalar ise dedikodu malzemesi olmaktan kaçamazlar.
Sadie Hallowell, kendisinden küçük kuzeninin düğünü için yıllar sonra doğduğu kasabayı ziyaret eder. Kasabadakiler için klasik bir fiskos malzemesi olacakken işler değişir; çünkü Sadie otuz üç yaşındadır ve hâlâ BEKÂRDIR. Bu, kasabalılar için dedikodu değil, çok fazla dedikodu demektir.
Ancak bilmedikleri bir şey vardır. Sadie, işleri Lovett sakinlerinin bile yetişemeyeceği bir hızda karıştırmaya yetecek potansiyele sahiptir."
Maria Force "Aşka Düşünce" ve "Aşka Son Bir Şans "
Marie Force yeni okumaya başladığım bir yazar. Üçlü bir seri olarak almıştım kitaplarını. İlki "Bir Aşk Çarpıntısı" Mart ayında okumuşum...
Beyaz Dizi kitapları gibi, romantik...
Yazar ilk kitabında tanıttığı adadaki kişilerin yaşamlarını seri haline getirmiş. Eğlenceli sayılır.
Ama birşeyden rahatsızım... Şimdiki romanlarda kadın-erkek ilişkileri çok detaylı ve uzuuun uzun anlatılıyor, neredeyse pornografik... Sevmiyorum bu kadarını, o ilişkinin güzelliğini, romantizmini bozuyor sanki :(
Bu seri daha epeyce devam ediyormuş, hatta iki tanesi daha yayınlanmış bile, ama ben devam etmeyeceğim...
Tanıtım yazılarına gelince...
Aşka Düşünce - Marie Force
"Aşk kaybettiğinde değil,
ondan vazgeçtiğinde biter...
Joe kendini bildi bileli Janey’e âşıktır fakat genç kadın bundan
bihaberdir. Nişanlı olan ve ilişkisinin mükemmel bir seyirde
yol aldığını zanneden Janey evlilik hazırlıkları devam ederken nişanlısının kendisini aldattığına şahit olur. Bu sarsıcı olayı
atlatmak için birkaç günlüğüne ağabeyi olarak gördüğü Joe’nun yanında kalmanın iyi olacağını düşünür. Genç adamın önünde
artık iki yol vardır. Bu fırsatı değerlendirerek, beraber olmalarının getireceği güzellikleri Janey’e kanıtlamayı mı yoksa ondan uzak durmayı mı tercih edecektir? "
Tess Gerritsen "Siliniş"
Tess Gerritsen deyince, tabii ki her kitabı gibi bir an önce sonuna gelsem diye son sürat okudum :)
"Kendini bir rehine krizinin yanlış tarafında bulunca, hamile olan cinayet masası detektifi Jane Rizzoli, hayatının en mutlu saatleri olabilecek süreçte kendini tam bir kâbusun ortasında bulur. İsimsiz, güzel bir kadın, morga ceset olarak getirilir. Fakat Boston’lu tıp uzmanı Maura Isles ceset torbasını açıp baktığında, unutamayacağı bir korku yaşar: Ceset gözlerini açar!
Hâlâ hayatta olan kadın hastaneye yetiştirilir, ama tuhaflıklar çok geçmeden ölümcüllüğe dönüşür. Kadın, son derece soğukkanlı bir şekilde güvenlik görevlisini öldürerek hastaları rehin alır… Aralarından biri hamile cinayet
detektifi Jane Rizzoli’dir.
Bu şiddet eğilimli, çaresiz ruh kimdir ve istediği nedir? Gergin saatler ilerlerken Maura, Jane’in kocası FBI ajanı Gabriel Dean’le işbirliği yaparak gizemli katilin kimliğini araştırmaya başlar. Federal ajanlar aniden ortaya çıkınca, Maura ve Gabriel sıradan bir rehine krizinden çok daha
derinlere uzanan bir olayla karşı karşıya olduklarını anlarlar.
Bu gizemin anahtarını sadece silahlı çılgın kadınla kapana kısılmış olan Rizzoli elinde tutmaktadır…
Tabii eğer hayatta kalırsa."
Kristin Hannah "Ay Bahçesi"
Kristin Hannah... Okuduğum her kitabında bambaşka bir konu ve harika bir anlatım ile beni hep şaşırtır :)
Gene öyle oldu :)
"Aşk, masumiyet, fedakârlık ve inançla örülmüş bir peri masalı…
Kim olduğunu ve ıssız Maine sahillerine nereden geldiğini bilmeyen Selena kendini yabancı yüzlerin arasında kaybolmuş hisseder. Bu tanımadığı dünyada sadece tek bir kişi ona huzur verir; kendisi gibi yalnız olduğunu gözlerinden okuyabildiği Ian Carrick…
Eskiden son derece başarılı bir doktor olan Ian, insanları iyileştirme arzusundan vazgeçmesine neden olan telepati yeteneği yüzünden toplumdan uzak bir yaşam sürdürmeye karar vermiştir. Ancak Ian bu doğaüstü yeteneğini Selena’nın üzerinde kullanamaz. Genç kadın, masumiyeti ve güzelliğiyle Ian’ın aklını başından almakla kalmayıp karanlığı ışıkla, sessizliği kahkahalarla yok eder. Onun sayesinde Ian hayata ve kendine yeniden inanmaya başlar. Fakat geçmişten çıkagelen gizemli bir gölge, bu büyük aşkı ve Selena ile Ian’ın kurduğu hayalleri yıkmakla tehdit edecektir."
Stephanie Evanovich "Bir Kadın Nasıl Büyür"
Çok ciciydi :)
"Holly 32 yaşında dul kalmayı beklemiyordu. Bu kadar şişmanlamayı da!
Kocası Bruce’a kanser teşhisi konduğunda aşırı yemeye başlamıştı, onun ölümünden sonra da her zaman güvenebileceği tek şey, yemek oldu. Ama artık fazla kiloları başına bela…
Çünkü uçakta yanına bir “Adonis” düştü. Profesyonel sporcuların kişisel koçu Logan Montgomery.
Logan başta Holly’den pek hoşlanmasa da, özel durumunu anladı ve onu zayıflatmayı önerdi. Holly de bu küçük mucizeye tutundu.
İşte hikâye de böyle başladı…
Logan’ı bile şaşırtan bir fiziksel değişim geçirdi Holly: Artık o zayıf bir kadın. İkilinin asıl yoğun ve terli çalışmaları da artık spor salonlarında değil yatak odalarında…
Logan’ın kafasında da yabancısı olduğu bir soru: Dış görünüş her şey midir?
Ya sonra? Sonrası da sayfalar arasında…"
İşte bunlar okuduklarım...
Yatak odamdaki kitaplığımda ve başucumda daha 93 adet okunmayı bekleyen kitap var ve onlara baktıkça ağzım sulanıyor :))
Bir de favori listemdekiler var... ah... aaaaaah .... :))))
Bu arada boş durmadım tabii...
Kitap okumaya devam...
Kırkyama örtüme devam...
Battaniyemi örmeye devam...
Ve yemek işleri...
Ve çamaşır işleri...
vesaire vesaire ... :))))
Bugünlük okuduğum kitapları paylaşayım...
Rachel Gibson "Yoksa Hala Bekar mısın"
Rachel Gibson'un kitapları da eğlenceli oluyor, seviyorum :)
"Sadece 10.000 kişinin yaşadığı Lovett kasabasında, düğün büyük bir olaydır. Büyük şehirlerden düğüne gelen uzaktaki akrabalar ise dedikodu malzemesi olmaktan kaçamazlar.
Sadie Hallowell, kendisinden küçük kuzeninin düğünü için yıllar sonra doğduğu kasabayı ziyaret eder. Kasabadakiler için klasik bir fiskos malzemesi olacakken işler değişir; çünkü Sadie otuz üç yaşındadır ve hâlâ BEKÂRDIR. Bu, kasabalılar için dedikodu değil, çok fazla dedikodu demektir.
Ancak bilmedikleri bir şey vardır. Sadie, işleri Lovett sakinlerinin bile yetişemeyeceği bir hızda karıştırmaya yetecek potansiyele sahiptir."
Maria Force "Aşka Düşünce" ve "Aşka Son Bir Şans "
Marie Force yeni okumaya başladığım bir yazar. Üçlü bir seri olarak almıştım kitaplarını. İlki "Bir Aşk Çarpıntısı" Mart ayında okumuşum...
Beyaz Dizi kitapları gibi, romantik...
Yazar ilk kitabında tanıttığı adadaki kişilerin yaşamlarını seri haline getirmiş. Eğlenceli sayılır.
Ama birşeyden rahatsızım... Şimdiki romanlarda kadın-erkek ilişkileri çok detaylı ve uzuuun uzun anlatılıyor, neredeyse pornografik... Sevmiyorum bu kadarını, o ilişkinin güzelliğini, romantizmini bozuyor sanki :(
Bu seri daha epeyce devam ediyormuş, hatta iki tanesi daha yayınlanmış bile, ama ben devam etmeyeceğim...
Tanıtım yazılarına gelince...
Aşka Düşünce - Marie Force
"Aşk kaybettiğinde değil,
ondan vazgeçtiğinde biter...
Joe kendini bildi bileli Janey’e âşıktır fakat genç kadın bundan
bihaberdir. Nişanlı olan ve ilişkisinin mükemmel bir seyirde
yol aldığını zanneden Janey evlilik hazırlıkları devam ederken nişanlısının kendisini aldattığına şahit olur. Bu sarsıcı olayı
atlatmak için birkaç günlüğüne ağabeyi olarak gördüğü Joe’nun yanında kalmanın iyi olacağını düşünür. Genç adamın önünde
artık iki yol vardır. Bu fırsatı değerlendirerek, beraber olmalarının getireceği güzellikleri Janey’e kanıtlamayı mı yoksa ondan uzak durmayı mı tercih edecektir? "
Aşka Son Bir Şans - Marie Force
"Sevginin ne olduğunu öğrendiğim günden beri seni seviyorum, benimle aşka var mısın?
Trajik bir trafik kazasında ailesini kaybeden Sydney, geleceğini yeniden şekillendirmek üzere çocukken yaz aylarını geçirdiği
Gansett Adası’na dönüyor ve on yedi yıl önce hiçbir şey
söylemeden terk ettiği ilk aşkı Luke’la karşılıyor.
Tüm yaşadıklarının ardından şüphe, pişmanlık, suçluluk duygusu ve içinde canlanan yeni ama tanıdık hislerle boğuşan Sydney,
aşka son bir şans verip mutluluğu bulabilecek mi, yoksa kendi yalnızlığını mı seçecek?"
Trajik bir trafik kazasında ailesini kaybeden Sydney, geleceğini yeniden şekillendirmek üzere çocukken yaz aylarını geçirdiği
Gansett Adası’na dönüyor ve on yedi yıl önce hiçbir şey
söylemeden terk ettiği ilk aşkı Luke’la karşılıyor.
Tüm yaşadıklarının ardından şüphe, pişmanlık, suçluluk duygusu ve içinde canlanan yeni ama tanıdık hislerle boğuşan Sydney,
aşka son bir şans verip mutluluğu bulabilecek mi, yoksa kendi yalnızlığını mı seçecek?"
Tess Gerritsen "Siliniş"
Tess Gerritsen deyince, tabii ki her kitabı gibi bir an önce sonuna gelsem diye son sürat okudum :)
"Kendini bir rehine krizinin yanlış tarafında bulunca, hamile olan cinayet masası detektifi Jane Rizzoli, hayatının en mutlu saatleri olabilecek süreçte kendini tam bir kâbusun ortasında bulur. İsimsiz, güzel bir kadın, morga ceset olarak getirilir. Fakat Boston’lu tıp uzmanı Maura Isles ceset torbasını açıp baktığında, unutamayacağı bir korku yaşar: Ceset gözlerini açar!
Hâlâ hayatta olan kadın hastaneye yetiştirilir, ama tuhaflıklar çok geçmeden ölümcüllüğe dönüşür. Kadın, son derece soğukkanlı bir şekilde güvenlik görevlisini öldürerek hastaları rehin alır… Aralarından biri hamile cinayet
detektifi Jane Rizzoli’dir.
Bu şiddet eğilimli, çaresiz ruh kimdir ve istediği nedir? Gergin saatler ilerlerken Maura, Jane’in kocası FBI ajanı Gabriel Dean’le işbirliği yaparak gizemli katilin kimliğini araştırmaya başlar. Federal ajanlar aniden ortaya çıkınca, Maura ve Gabriel sıradan bir rehine krizinden çok daha
derinlere uzanan bir olayla karşı karşıya olduklarını anlarlar.
Bu gizemin anahtarını sadece silahlı çılgın kadınla kapana kısılmış olan Rizzoli elinde tutmaktadır…
Tabii eğer hayatta kalırsa."
Kristin Hannah "Ay Bahçesi"
Kristin Hannah... Okuduğum her kitabında bambaşka bir konu ve harika bir anlatım ile beni hep şaşırtır :)
Gene öyle oldu :)
"Aşk, masumiyet, fedakârlık ve inançla örülmüş bir peri masalı…
Kim olduğunu ve ıssız Maine sahillerine nereden geldiğini bilmeyen Selena kendini yabancı yüzlerin arasında kaybolmuş hisseder. Bu tanımadığı dünyada sadece tek bir kişi ona huzur verir; kendisi gibi yalnız olduğunu gözlerinden okuyabildiği Ian Carrick…
Eskiden son derece başarılı bir doktor olan Ian, insanları iyileştirme arzusundan vazgeçmesine neden olan telepati yeteneği yüzünden toplumdan uzak bir yaşam sürdürmeye karar vermiştir. Ancak Ian bu doğaüstü yeteneğini Selena’nın üzerinde kullanamaz. Genç kadın, masumiyeti ve güzelliğiyle Ian’ın aklını başından almakla kalmayıp karanlığı ışıkla, sessizliği kahkahalarla yok eder. Onun sayesinde Ian hayata ve kendine yeniden inanmaya başlar. Fakat geçmişten çıkagelen gizemli bir gölge, bu büyük aşkı ve Selena ile Ian’ın kurduğu hayalleri yıkmakla tehdit edecektir."
Stephanie Evanovich "Bir Kadın Nasıl Büyür"
Çok ciciydi :)
"Holly 32 yaşında dul kalmayı beklemiyordu. Bu kadar şişmanlamayı da!
Kocası Bruce’a kanser teşhisi konduğunda aşırı yemeye başlamıştı, onun ölümünden sonra da her zaman güvenebileceği tek şey, yemek oldu. Ama artık fazla kiloları başına bela…
Çünkü uçakta yanına bir “Adonis” düştü. Profesyonel sporcuların kişisel koçu Logan Montgomery.
Logan başta Holly’den pek hoşlanmasa da, özel durumunu anladı ve onu zayıflatmayı önerdi. Holly de bu küçük mucizeye tutundu.
İşte hikâye de böyle başladı…
Logan’ı bile şaşırtan bir fiziksel değişim geçirdi Holly: Artık o zayıf bir kadın. İkilinin asıl yoğun ve terli çalışmaları da artık spor salonlarında değil yatak odalarında…
Logan’ın kafasında da yabancısı olduğu bir soru: Dış görünüş her şey midir?
Ya sonra? Sonrası da sayfalar arasında…"
İşte bunlar okuduklarım...
Yatak odamdaki kitaplığımda ve başucumda daha 93 adet okunmayı bekleyen kitap var ve onlara baktıkça ağzım sulanıyor :))
Bir de favori listemdekiler var... ah... aaaaaah .... :))))
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)