Türk kadınları olarak mücadelemizin bugün hâlâ sürmek zorunda olduğunu hatırlamak için...
Türk kadınının yazgısı daha önceki savaşlarda ve Kurtuluş Savaşı’nda göstermiş olduğu çabalar ve direnç sayesinde büyük ölçüde değişmiştir. Türk kadınları düşman işgaline direnmişler, dernekler kurup mitingler tertip etmişlerdi. Birinci Dünya Harbi’nde harbe giden erkeklerin yerine tarımda olduğu gibi her alanda görev almışlar, memuriyete geçmiş ve Kızılay örgütlerinde çalışmışlardır. İç savaşlarda, kurtuluş hareketine girişen Anadolu’da, kadınların da vatan savunmasına katıldıkları bilinmekte ve kızların belirli bir eğitimden geçerek çeşitli mesleklerde yetişme gayretleri takdirle karşılanmıştır.
Böylesine önemli bir kuvvet kaynağını gerekli doğrultuda yönlendirmek için kadının eğitimine önem vermek gerektiği ortadadır. Eğitimdeki düzensizlikler, lâik ilkeler doğrultusunda düzenlenerek 3 Mart 1924’te Tevhit-i Tedrisat Kanunu (Öğrenimi Birleştirme Yasası) kabul edildi. Bu yasaya göre eğitim devlet denetimi altına alınarak kadın ve erkek bütün toplum içinde çağdaşlaştırılmış oldu. Kadınların da erkeklerin geçtiği bütün kademelerden geçerek eşit eğitim haklarından yararlandırılması kabul edildi. Atatürk kadının en büyük görevinin analık ve topluma değerli evlâtlar yetiştirmek olduğunu belirterek, uygarlığın dev adımlarla yürüdüğü bir çağda, yüzyılın gereklerine uygun evlât yetiştirmenin zorluklarını da bilerek hareket etmektedir. İzmir de 31.1.1923’de verdiği söylevde kadınların eğitim gereğini şöyle belirtmektedir:
“Kadının en büyük görevi analıktır. İlk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi yeterince anlaşılır. Milletimiz güçlü bir millet olmaya kesin karar vermiştir. Bugünün gerekli olan şeylerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini sağlamaktır. Bundan ötürü kadınlarımız da ilim ve fen adamı olacak ve erkeklerin geçtikleri bütün eğitim kademelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar toplumsal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.
Atatürk kılık kıyafetimizi çağdaşlaştırmak istiyordu. Bu nedenle 25 Ekim 1925’de çıkanları yasa ile fes, çarık, takke, külah gibi geri kalmışlığı simgeleyen ve bizim olmayan bütün giyecekler yasaklandı. Çağdaş kıyafet ve şapka devrimi gerçekleşti. Kılık kıyafet devrimi sadece erkeklerin değil kadınların da kıyafet biçimini kapsamaktadır. Atatürk gezilerinde gördüğü, yüzü gözü kapalı kadınların, yanlarından geçen erkeklere karşı arkalarını çevirip yumulmalarını garip ve gülünç bulmaktadır ve bu durumun derhal düzeltilmesini ister. Bunun Türk kadını ile ilgili yanlış yorumlara sebep olduğunu açıklar. Nitekim yabancılar Türk halkının uygar olamayacağını çünkü Türkiye halkının iki parçadan oluştuğunu, yani kadın ve erkek olarak iki kısma ayrıldığını ileri sürerler. Oysa Atatürk’e göre bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleri ile beraber yürümezse uygarlaşmak hiçbir şekilde mümkün olamaz. Geri kalmanın nedeni zihinlerdeki bu kopukluktan kaynaklanmaktadır. Atatürk bu konuyu şöyle dile getirir:
“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmaktadır. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim, diğerine aldırış etmeyelim de kitlenin tümü ilerleme onuruna erişebilsin. Mümkün müdür ki, bir topluluğun yansı topraklara zincirle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Kuşku yok, ilerleme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenilik alanında birlikte yol almak gereklidir. Böyle olursa inkılâp başarılı olur
Atatürk kadının zihinsel ağırbaşlılığını ve faziletini, dış görünüşünün, yani kıyafetinin de ağırbaşlılığı ile tamamlanmasını ister. “Bizim dinimiz kadını o tefritten de bu ifrattan da uzak tutar” derken ne çok serbest ve açık saçık bir giyimi onaylar, ne de pratik hayatta çok elverişsiz bir giyim olan kapanmayı kabul eder. Dinimizin önerdiği örtünme hem hayata hem de fazilete uygundur demektedir.
Atatürk’ün hizmetlerini şükran ve saygı ile andığı Türk kadınına en büyük hediyesi, 4 Ekim 1926’da Türk Medeni Kanunu’nun yasallaşmasıyla, hukuk alanında yapmış olduğu devrimdir. Aile hukukunun temeli olan Medeni Kanun’un kabulü ile, kadın erkek arasında eşitlik ilkesi getirilerek poligami kaldırılmış ve resmî nikâh ile evlenme işi koruma altına alınmıştır. Kadını mal olarak kabul eden köhne zihniyet tarihe karışmıştır. Birbirini görmeksizin vekiller vasıtası ile evlenme Cumhuriyet Türkiyesi’nde uygulamadan kalkmış, birbirini tanıyan, anlayan çiftlerin aile kurumunu meydana getirmelerine olanak sağlanmıştır. Aile hukukumuzda çağdaş zihniyetin yerleşmesi ile, Türk kadını gereken teminatı kazanmış ve aile statüsünde daha onurlu bir yere yükselmiştir. Bundan sonra kadınlar sırasıyla, 1930 da Belediye, 1934’de Milletvekili seçme ve seçilme haklarına kavuşarak, Dünya kadınlarının çağdaş konumuna gelmiştir. Hatta o tarihlerde birçok batı ülkesinden daha ileri haklar elde etmiştir. Bugün Türk kadını İmparatorluk devrinde olduğundan daha ileri bir statüye ulaşmıştır. Kendisine verilen hakları koruyabilmek ve çağdaş yaşam düzeyine ve şartlarına ayak uydurma mücadelesi devam etmektedir.
Halen bazı akımlarla tekrar çağdışına döndürülmek istenen Türk Kadını Yüce Atatürk’ün yolunda emin ve kararlı adımlarla bilinçli bir mücadele ile haklarının savunucusu olmak zorundadır. Aksi halde telafisi çok zor olan bir açmazın içine düşebilir ve bu açmazdan kurtulmak yine uzun zamana mal olan çabaları gerektirir.
Kaynak
GUNAYDIN 8 mart dunya kadınlar gunu bır gun değil hergun kutlanmalı kadınla gunu kutlu olsun yakınız bende yalovada otuyorum dun ızmıtte ıdım(cafemıs.com)arkadaşımın annesı vefatının 10 gunuydu sevgıler
YanıtlaSilKadınlarımız;kazanmış olduğu
YanıtlaSilhakları kaybetmeyi göze almazlar..
Kandırılmış veya yanlış yönlendirilmiş kadınlarımızın fazla
olmadığını..Zararın neresinden
dönersek kardır..düşüncesi akıllarına geldiğinde..Dünyada herkesten önce Türk kadınına tanınmış bu haklara sahip
çıkacaklarına eminim..
sevgiyle kalın..
Banucuğum, bütün bunları hatırlattığın için sana teşekkür ederim. Keşeke bütün kadınlar bu yazıyı okuyup kendilerini şöyle bir tartsalar. Kadınlarımız bu haklarını bilerek bugüne kadar yaşamış olsalardı Türkiye bugün geldiğinin çok daha ilerisinde olurdu.
YanıtlaSilGünümüz kutlu olsun.
Tüm kadınlara kadın olmanın onuruna ve güzelliğine yaraşır yaşamlar diliyorum.
YanıtlaSilKadınlar günün kutlu olsun canım. sevgiler...
YanıtlaSilSevgili Banuca, yazınızı zevkle okudum. Bayan arkadaşlarımın da okumasını diliyorum. Hafızamızı taze tutup, bütün haklarımıza her zaman olduğu gibi sahip çıkıp ve yılmadan ileriye doğru atılımlar yapmalıyız.Durma zamanı değil artık.
YanıtlaSil8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun.
Sevgiyle kalın...
kadınlar günün kutlu olsun canım
YanıtlaSilne güzel bir yazı :)))
banucum seninde kadınlar günün kutlu olsun....sevgiler....
YanıtlaSil